"Cenneti ve cehennemi arıyordum dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde

Görkemli bir ses yankılandı göklerde

Ne arıyorsun cennet de sendedir cehennem de." derken Ömer Hayyam;

Sayın Shakespeare farklı bir şey mi söylemiş oluyordu "Cehennem boş, bütün şeytanlar burada." derken?

Neydi bu cennet cehennem?

Silifke'de bir obruk mu?

Yoksa Dostoyevski'nin dediği gibi insanın yüreğinde sevginin bittiği yer mi?

Ya da Hallac-ı Mansur'un şu sözlerinde mi saklı, "Cehennem acı çektiğimizi kimsenin görmediği yerdir."

Pir Sultan Abdal, "Cehennemde ateş yok herkes ateşini kendisi götürür." derken neydi anlatmak istediği?

Yunus Emre "Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni" derken neydi aradığı?

Peki sen kimsin bunu okuyan güzel insan?

Mevlana der ki; "Kendini küçük görmeyi bırak, sen yürüyen evrensin."

Max Planck ise uzun çalışmaları sonucu şöyle söyler "Bilim, doğanın nihai gizemini çözemez, biz çözmeye çalıştığımız bir gizemin parçasıyız."

Hallac-ı Mansur tarihin tozlu sayfalarından yetişir:

"İnsan bir kainattır ancak kainat da insandır. Tek tek bakarsan çok görürsün, bütün bakarsan tek görürsün."

Ene-l Hak der benliğinden geçip bütüne ilerler ve öldürülür. Ondan geldiğini söyler ve ona geri döner. O cennetini bulmuştur belki. Peki onu taşlayanlara ne olmuştur?

Sokrates ölüme mahkûm edildiğinde savunmasını Platon bugüne ulaştırır: "Ben yargıçlarınız tarafından ölüm cezasına çarptırıldım, sizse adaletin yargıcı tarafından günahkârlık ve ahlaksızlığa mahkum edildiniz. Cezamı kabul ediyorum. Öyleyse onlar da etsinler."

Etmişler midir bilinmez ama kendi cehennemlerini kendileri hazırlamış olabilir mi?

Peki başa dönersek sen kimsin ve burada ne arıyorsun?

"Senin görevin aşkı aramak değil, ancak onunla aranda kurduğun engelleri aramak ve bulmaktır." der Mevlana.

Yani kendimizi tanımaktan, duyguların ve düşüncelerin ötesinde mutlak varlığımıza pencerelerimizi açmaktan bahseder. Kim olmadığımızı öğrendiğimizde saf olana erişebiliriz. Bu yol uzun ve çok zor. Kimse kolay olacağını söylemedi. Ama bak varsın ve buradasın. Belki de bu uğurda sevdiğin her şeyi kaybedeceksin ama üzülme kaybettiğin her şey başka bir surette sana geri dönecek.

Epiktetos da tanrıdan bir parça taşıyan insanın değerli olduğunu düşünüyordu. Ama kendi özünden uzaklaşan insanı şöyle eleştiriyordu: "Peki ben neyim diye kendine soranlar... Zavallı bedenleri içinde zavallı insan evlatları. Aslında ellerinde o bedenden çok daha fazlası var. Ya bedenine ya zihnine tutunmayı tercih edip diğerini görmezden gelirler. Bunu neden yaparlar?"

Ve bir gün olur beden ve zihin yorulur. Artık gitme vakti geldiğinde ölüm bütünün bir parçası olmuştur. Dünyadan topladığın ateşle cehennemini ya da çiçekle cennetini kendin bulursun belki de bir başka âlemde ruhunun derinliklerinde.

Eşkıya filminde Şener Şen'in dediği gibi

"Korkma sadece toprağa gideceksin... Sonra toprak olacaksın... Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin... Oradan özüne ulaşacaksın... Çiçeğin özüne bir arı konacak... Belki... Belki o arı ben olacağım."