Bir hikayem yok, 

Yumruklarımda parmaklarım mahpus, 

Getir zaptiye efendi ceraim defterini, 

Bir şiir yazacağım masum kalamamış insanlara. 

Derler ki talih cesurlara gülümser, 

Ancak ikinci bir şansın kapısını çalan kefaret, 

Pek sevimsiz buyur eder. 

Nitekim nitelikli bir cinayettir, metelikli ömürdür, 

Çapaklarında boğulan ilk hayatın. 

Sonrası bağımsız sinema ödüllerine müspet yaşam. 

Paşam, 

Bak beni şu köşebaşında boğdular

Bu ne senin umurunda ne benim. 

Paşam, 

Zaman bir düşkünün tortulaşmış kayış damarında Azrail'e peşkeş çekerken,

Gelecekten korkmuyorken,

Ama aptallığından,

Ve suizan parandan,

Ölümünün korktuğu adımlar yavaş yavaş yaklaşıyordu üst sokaktan. 

Bir perşembe akşamı yirmi dördüncü yılında ve baharın son günüydü.

Yatak döşek, kaçak göçek bir de uykum yoktu.

Eş zamanlı çakılan tabutun suntası ve eş anlamlı ifade tutanakları,

Bir de sevdiklerin vardı.

Öyle ya, eski erkete zar tutmaz fakat düşeşte bu saatten sonra kurtarmaz.

Avuçlarıma baktım, yumruğumu sıktım

İsyan etmenin bir faydası yok, bugün perşembe, yarın cuma. 

Söz verdim Allah'a pazara uyanmayacağım

Kırılsa da saçlarım çocuk havuzu yirmilerimde soğumaz,

Yüreğimdeki lalezarlar solmaz. 


Biz bu dünyanın son çocuklarıyız

Façası bozuk, kolları dikiş, ciğerleri delik deşik ama yüreği güzel olanlarız

Penceremize düşecek ışığın umuduna aşık, 

Boğazına kadar suça batık, 

Ancak özgürce yaşayanlarız. 


Bir hikayem yok, gidiyorum. 

Musa'nın tekerrürü kaderime piyango

Bir nehir fersahında kalp artışlarım

Berimde kör bir bıçak

Bırak, 

Bırak öyle kalsın

Birisinin ölümünden sonra ortalığa saçılan fani şaşkınlık 

Hiçliğin eli ensende hayırdır?

Kalk bi' daha dene, 

Bu iklimde sabah yok ve unutma, sürdürülen akılsızlık bilgeliğin anahtarıdır.