4 Ocak sabahında sevdiğim adamın kollarında ölü bulundum.

baş ucumda bir sigara söndürmüşler.

betona basmışlar sönsün diye, eğilip bükülmüş.

ilk gördüğüm şey bu oldu.

sevdiğim adamın ellerine doğru uzandım.

ruhsuz kalmış bedenimin soğukluğunu bile hissedemedi.

kafası yalnızlığından kalkmadı.

ben hep iki kişilik yalnızlık kurmuştum yaşarken, ne yazık…


4 Ocak sabahında sevdiğim adamın kollarında ölü bulundum.

sessizlik dizelerini duvarlardan okudum. 

hiçbir şey değişmemiş ben ölünce.

her şey düzene ayak uydurmuş.

masanın üzerinde ters çevrilmiş bir kitap gördüm.

ölmem sanıp yarım bıraktığım o kitap,

"bak sevgilim, ne çok umudum varmış!"

sevdiğim adamın kulakları sessizlikle, hatta yalnızlıkla dolmuş.


4 Ocak sabahında sevdiğim adamın kollarında ölü bulundum.

hiç kan yoktu, gözyaşı yoktu.

ölmeden önce son kez göz göze gelmişiz.

gözlerine uzandım.

benden daha çok ölüydü gözleri.

elasının ışığı yoktu. gözyaşı da yoktu.

fısıldadım yavaşça: "geçecek..." 

sevdiğim adamın gözleri kepenkleri indirmiş yalnızlığa, sanki hiç var olmamışım gibi

anlam arayışında hiçlikler verdi bana bu kapalı kapılar

anahtarı denize atmış, kokusundan anladım.


4 Ocak sabahı sevdiğim adamın kollarında ölü bulundum.

korktum,

bağırdım,

baktım,

dokundum…

bütün duygularına hitap ettim kürsümden

sevdiğim adam yalnızlığına sarılmış

korkmamış

bağırmamış

ağlamamış

dokunmamış

mutlaka ben atmışım kendimi kollarına bulsun beni diye

bulamamış

beni ölü bulmuşlar

sevdiğim adam kollarını yok saymış.


4 Ocak sabahı sevdiğim adamın kollarında ölü bulundum.

o an anladım, ben onu altı boş topraklarda tırnaklarımla kazıyarak bile arardım.

ben onun kollarında ölü bulunmuşum, o yalnızlığına dönmüş.

sabah uyanıp gözyaşlarımın tazeliğine hayran kalınca anlayacaksınız.

ben her sabah sevdiğim adamın kollarında ölü bulunuyorum ve o beni her gece baştan diriltiyor.