koşturmaca içinde yalnızlığımı sorguladığım ceset günlüğüme hoş geldiniz, yeniden!


18 mart günü ölü bulundum, bu defa kimsenin kollarında değilim. yusuf gibi kuyuda, isa gibi çölde, muhammed gibi mağarada bir başıma ölü bulundum. bu bir başınalıklar hapsetti beni kendime, zincirlere vurdu. inanmazlar ama bu zincirler demirden değildi, bu zincirler bildiğiniz zincirlere benzemezdi. bir anne işi olmalıydı bu, ilmek ilmek örülmüş, örüntüleri olan bir zincir, çağ dışı hatta!


18 mart günü ölü bulundum, baş ucumdaki duvarda bir çöl soğuğu vardı. ölü bulundum ama hislerim sağlamdı. bu defa katilimi bilmiyor, adını haykırmıyordum. ölümüm sessizlikle taçlandırılmış, yere düştüğümde bile ses çıkarmamışım. kim ölebilir böylesine sessiz sedasız? bu defa katilimin kollarında değilim, her gece beni baştan doğuran katilim bu ölüm sahnesinin dışında. bu defa yalnızca duvarlar var.


18 mart günü ölü bulundum, elimdeki zehre ilişti gözüm, zehir ki ne zehir, devası kendinden. ne oldu benim efsunlu gözlerime de böyle karardı? devası kendinden zehri yudumladı? zelda'sı duymadı, elizabeth'i görmedi, bu nasıl yalnız bir ölüm oldu ki kimse bulamadı!


18 mart günü ölü bulundum, kendim tarafından. yeri öptüm, ayağa kalktım, pencereden kumruları izledim, "neden izin vermiyorum yoluma kuş konmasına?" dedim içimden, kimin dizesi bilmeden. bu tek başınalık başımı döndürdü; ölü bulundum, bir ben gördüm kendimi, bir ben tuttum sağıyla sol eli, bir ben, bir tek ben!


18 mart günü ölü bulundum; protagonisti en afili tiyatronun, izleyicisi olmayan bir sahneden zehri çalmış, o zehir içilmeyecek olsa sahneye konmazmış. silahlar çekilirse patlarmış, protagonist mutlaka ölmeliymiş. kimse bana oyunun kurallarını öğretmedi, ben içtim zehri, herkes beni terk etti. dönüşüm zehirden olur dedim, herkesten daha yalnız öldüm. sahne bitti, perde kapandı, ertesi sabah kimse beni oradan almayacak; edebiyat tarihi çizgisini çekti, bütün oyunlar tedavülden kalktı. ben öldüm ya; herkes elini eteğini çekti, metcezir vurdu, dünya kıtlığa girdi, veba yayıldı. herkes benim ölümümden kaçtı. tek başıma öldüm. siyah beyaz oldu dünya, son ışık kapanana dek oyunun bittiğini anlamadım.


18 mart günü ölü bulundum; yusuf'un kuyusu, isa'nın çölü, muhammed'in mağarası dedim ya... yusuf kuyudan çıktı, isa çarmıha gerildi, muhammed miraca çıktı. ben ne yaptım? öldüm. bir fazlalık öldürüldü beni. kesip atamadıklarım patladı bir bir, 11 eylül benim içimde yaşandı. ölü bulunmam hafife alındı, kadere çektiğim bıçaklar unutuldu. kendi ölümü kendim buldum, mest olursun.


18 mart günü kendimi ölü buldum; yarın uyandığımda gözlerim dolu da olsa o yarayı görmeden dikmeyi öğreneceğim. ellerim dolu da olsa o acıyı bastıracağım. yarın uyandığımda kalbim olmayacak, doktor victor yarattığından kaçacak fakat ben tanrı'nın ademi olduğumdan emin olacağım. yarın uyandığımda dünyanın ilk insanı ben olacağım.