Merhametimle sınandığımı düşündüğüm her gecenin sabahında yaşadığım boşvermişlik hissini, tam anlamıyla yaşamadığımı hissettiğim bir anı paylaşmayı sevmesem de anlatınca rahatlayacağını iddia eden bir kültürde yaşadığımız için herkes dinler gibi yapar ama dinlemez. Kendi içindeki yalnızlık mı zordur yoksa elmanın sapını koparmak mı? Elmayı dalından koparmak, elmanın sapını koparmaktan daha kolay olduğu gibi yalnızlığı yenmek için ayvayı yememiz gerektiğini öğrendiğimiz bir gece. Zorlananlar var. Bir omuz görse yanında sokak direği gibi doğrulacaklar var. Sabahın yedisinde ışığını yakacak kadar destek görse dünyayı aydınlatacak kadar gücü olanlar var. Tehlikeli sayılar bunlar, otuza yaklaşmalar, ölmüş cigaralar sahipliğini sağlayamadığı, sahipli olmanın yakınından geçmediği, hiçbir tasmanın tutamadığı inzivadalar. Kendinden kopamayanların yaşadığı kazalar kendilerine bağlar. En çok onlar sever uçlarda yaşamayı. Uçları düşünürken ben, oralara gezintiye gidip yolda karşılaştıklarımın durumları vahim olduğu kadar tatlı tatlı yaşamları var, sabretsinler. Yaşadığın o eksikliğin verdiği yetememe ruh halinin sonuçlarının bir ipten geçtiğini hissettiğin an buna son vermeye ne zaman karar verirsin?


Sonuçlarının seni incitmeyeceğini bilir gibi buradan arkana bakmadan bir gidişin var ki sen de kendini izlemelisin. O yolu öyle güzel geçersin ki bir sağa bakar bir sola bakar, yolu tamamlarsın. Yol bitince sevdiklerine kavuşur musun? O yuvaya dönüşler yüzünden nelere katlanırsın, nerelerden çıkar, nerelere dönersin? Alıp gitmeye karar verdiğim başım ağrıdan çatlar gibi susuyor, konuşmuyordu. Çalışsın diye yediğim cevizlerin ağzımda bıraktığı o buruk hissi sevmesem de yediğim cevizden haz aldığımı hissettiğimi anladığım gün büyüdüğümü anlayıp ceviz yemeye devam ettim. Gün gelip beni tırmalamasın diye yiyemediğim hurmalar bugün karşımda bir bir hesap soruyor. Bir hurma, bir su ile dinini tazelemeye çalışırken Rabb'in seni arıyordu, yoksula yardım ederken köpeğe bir tas su bırak diye.