Çiçek Şövalyesi ve Kelebek Hanım
Arakand Kataloğu'nun 12. çizimi. Birkaç çizim önce tayf halini resmettiğim Çiçek Şövalyesi'ni, bu çizimde hala insanken; aşka düştüğü Kelebek Hanım'la görüyoruz.
Efsaneye göre Çiçek Şövalyesi sayısız kahramanlıklara sahip, gözü pek bir şövalyeymiş. Bir gün, kralının emriyle, hiçbir insanın adım atmaya cesaret edemediği, orman halkının Arakand'daki evi olan Çiçeklenen Taçyaprakları Ormanı'na gidip Bilge Ağaç'ın usâresini alarak onu krallığına geri getirmek için bir serüvene atılır.
Çiçeklenen Taçyaprakları Ormanı'na gerçekten girmeyi başarır, ancak sürekli yer değiştirip davetsiz misafirleri yıldırmayı amaçlayan sık ağaçlardan oluşan labirentin içinde yolunu kaybeder. Ormanın kalbine indikçe nefes alması güçleşir ve giderek umutsuzluğa kapılır. Bir süre sonra ağaçların derinlerinden bir melodi duyar. Bu sesi takip eder ve kendini ağaçlardan kubbesi bulunan bir açıklıkta bulur. Bu açıklıkta bir havuz vardır ve içinde bir insanın görüp görebileceği en güzel kız şarkı söyleyerek yıkanmaktadır. Etrafında ise sayısız renkli kelebek, kızın şarkısının ahengiyle dans etmektedir. Kelebeklerin kıza düşkünlüğü gerçekten görülmeye değer bir manzaradır. Çiçek Şövalyesi orada kalbinden vurulmuşa döner. Ona Kelebek Hanım diye seslenir, çünkü adını hiçbir zaman Çiçek Şövalyesi'ne bahşetmemiştir. Çiçek Şövalyesi'nin bilmediği şey yalnızca Kelebek Hanım'ın ismi değildir. Aynı zamanda onun bir insan değil, tevur olduğunu da bilmiyordur. Kelebek Hanım, tevurlara özgü iki dönem olan, orman cini (leghisto) döneminde olduğundan insana benzemektedir. Fakat Dikiliş Töreni gelip de ağaca dönüştüğü (tevurto) zaman, bu insansı özelliklerinin zerresi kalmayacaktır.
Çiçek Şövalyesi, Kelebek Hanım'a kendini tanıtır. Kelebek Hanım da, onu görünce aşık olur ve böylece bu yasak aşk başlamış olur. Ancak Kelebek Hanım, Çiçek Şövalyesi'ne bu havuzun kenarındaki geniş ağacın kovuğunda onu beklemesini ve buradan asla ayrılmamasını söyler, "Yoksa halkım seni öldürür" der. Çiçek Şövalyesi ise, Kelebek Hanım'ın bu sözünden, onun ormanda yaşayan yabani bir kavim olduğunu çıkarsar ve dediğini yapar.
Çiçek Şövalyesi, bu derin ve bilinmez ormanda sayısız günler ve haftalar geçirir. Ormana ve kıza olan aşkının efsunuyla ne geldiği yeri, ne de buraya geliş amacını hatırlamamaktadır. Her gün bu iki aşık, havuzun olduğu açıklıkta buluşup vakit geçirir, ancak akşam çökerken Kelebek Hanım, Çiçek Şövalyesi'ni yalnız bırakır. Ta ki bir sonraki güne kadar. Bir gün, ondan ayrı kalmaya dayanamayan Çiçek Şövalyesi, kız oradan ayrıldıktan sonra onu gizlice takip etmeye karar verir. Ancak tıpkı havuzu ve kızı bulmadan önce olduğu gibi, ağaçlar sıklaştıkça nefes alması güçleşir ve en sonunda olduğu yere yığılır kalır.
Uyandığında kendini sarmaşıklarla bir çınar ağacına bağlanmış bulur. Çok geçmeden, etrafında değişik suretlerin olduğunu fark eder. Suretlerin bir kısmı tıpkı Kelebek Hanım gibiyken, bir kısmının vücudunun ve yüzünün çeşitli yerlerinden çarpılmış, eğri büğrü ağaçsı uzuvların uzandığını görür. Sonra derin bir sesle kalbi titrer; konuşan Bilge Ağaç'tır. Kelebek Hanım da, Bilge Ağaç'ın muazzam gövdesinin dibinde, dizleri üzerine çökmüş, ağlamaktadır. Bilge Ağaç, Kelebek Hanım'ın Dikiliş Töreni'nin çok yakında başlayacağını, Çiçek Şövalyesi'nin de bunu izlemekle cezalandırılacağını söyler ve şöyle ekler: "Lakin cezan sadece bununla sınırlı değil. Ormanda geçirdiğin vakitle soludun tozları ve zerreleri. Toprak halkı için bunun ölümden beter olduğunu bilmen kafi. Çok yakında zapt edecek aklını Orman'ın iradesi".
Böylelikle Bilge Ağaç'ın ve Çiçek Şövalyesi ile Kelebek Hanım'ın etrafını sarmalamış sayısız tevur gözünün huzurunda, gerçekten de o güzel kızın vücudundan ve yüzünün çeşitli kısımlarından ağaçsı uzantılar çıkar, vücudu eğilip bükülür, ayakları köklere dönüşüp toprağı kavrar ve bunlar olurken kelebekler etrafından bir an olsun ayrılmaz. Çiçek Şövalyesi, Kelebek Hanım'ın Dikiliş Töreni'ni böyle dehşet içinde izlemeye zorlanır ve ne kadar geçtiği bilinmeyen bir süre sonra Kelebek Hanım, bir meşeye dönüşür: Kelebeklerin en sevdiği ağaç.
Sonrasında Çiçek Şövalyesi aklına olan hükmünü yavaşça yitirirken, yeşil sarmaşıklar ve dallar çıkar tüm deliklerinden. Sonra gözlerinden iki yana çatallanan o dallarda çiçekler açar, gözlerinin tam ortasından da kafatasını kıran çelik gibi bir tomurcuk dışarı fırlar ve bu tomurcuk açarak pembe renkli dev bir çiçeğe dönüşür. Ancak ölmemiştir Çiçek Şövalyesi. Dönüşümü tamamlanınca şöyle der Bilge Ağaç: "Böylelikle nihayete erdi mühürlenen kaderin. İşte burada başlıyor senin asli görevin. Koruyacaksın bu Orman'ı, beni ve bu meşeyi. Koruyacaksın, zamanın sonuna dek ölmeden ve ebedi".
Derler ki Çiçek Şövalyesi çiçek açmış bir tayf olarak Çiçeklenen Taçyaprakları Ormanı'nı yabancılardan ve davetsiz misafirlerden korumaya devam eder. Fakat ondan geriye kalan sadece bilinçsiz, meyve kokulu bir ceset kalmıştır.