Mersin'in Silifke ilçesinde doğdum, büyüdüm ve hâlen ikâmet etmekteyim. Buraları artık kendimce anlatmam gerektiğini fark ettim. Silifke deyince içim içime sığmıyor. Belki de bu uzun birliktelik, sonunda bir aşka dönüştü.

Kayseri'de okuyorum ve uzun aralardan sonra eve her döndüğümde, otobüsten indiğim an otogardaki tuzlu deniz kokusunu size tarif edemem. Ciğerim yanar, tüm yaşanmışlıkları önüme getiren bir Silifke kokusu işte...

Ortasından Göksu Nehri akar. Hatta kuzenimin kızına bu adı koymasının bir nedeni de bu olmalı diye düşünüyorum. Neyse, bu nehir biraz yaramaz... Kışın rengi bir latte gibidir. Çamurlanır, şahlanır ve taşar. Etrafındaki küçük bahçe ve evler hasar görür. Bu eskiden daha çoktu. Göksu'ya yakın olan okuduğum ilkokulun sırf bu yüzden tatil edildiğini hatırlıyorum. Maalesef rafting yapılmıyor, akışı çok güçlü olduğundan sanırım.

Göksu'nun üzerinde yeni köprü inşa edilse de tarihi taş köprü hâlen kullanılıyor. Bu gerçekten çok iyi hissettiriyor. Silifke poyrazıyla ünlü olduğundan bu taş köprüden bu havalarda geçtiğimde hep bir Marilyn Monroe etkisi olur. :)

Ekonomisi tarımdan gider. Akdeniz yöresinin turunçgil kafası burada da yaşanır. Limon, çilek, portakal, mandalina, muz ve bir de zeytin...

Lise yıllarımda çilek setlerinin arasında geçmiş günlerimin sayısı belirsiz. En sevdiğim işlemeli kot ceketimi ve en sevdiğim okul gezimi buradan kazandığım paralara, emeğe borçluyum.

Silifke'nin birçok tarihi köyleri var. Köylerdeki kalıntılar... Silifke Kalesi, Cennet-Cehennem Çöküğü, Astım Dilek Mağarası vb.

Burası benim için bu yazdıklarımdan da öte kültürel kimliğimi yakalamaya çalıştığım, farklılıklarımı ayırt etmeme olanak sağlayan bir turnusol kâğıdı. Bazen çocukluk arkadaşlarımla oyunlarımı ifade eder bana, bazen ailemi. Hep sevgiyle yad edeceğim bir yer bura...