Bürokrasi bir koniye benzer. Tabanda baş gösteren aksaklıklar tepeden müdahale ile önlenebilir ve düğümlenen noktalar son çare olarak lağvedilmek suretiyle yeni bir oluşum, tepe ve taban arası akışı sağlıklı hâle getirilebilir. Peki ya tıkanma yahut bürokratik erozyon en tepede baş gösterdiği vakit, yetki alanı en geniş olan bu dar kısma nasıl müdahale edilecektir? Bu noktayı genişletmeye yönelik çözüm önerileri ise (konsey vb. oluşumlar) koni yapısını silindire evrilterek, dikey akış hareketini, kısmen yataya dönüştürüp, durağanlığa ve daha büyük bir tıkanmaya sebep olacaktır. İlerleyen günlerde değişim iddiasının galibiyeti, vadedilen eski sisteme dönüş hareketini başlattığı andan itibaren, değişimle birlikte son sürat kaçınılmaz bir yetki ve etki yağması, dönüşümün kısıtlı hareket alanı, en nihayetinde kendini felç olmuş eğreti bir kurumsallığa bırakacaktır. Dolan baraj, tıkanan tahliye kanalları korkarım ki, tabanda patlamaya sebep olduğu vakit bu facia 4 değil yaklaşık 13 yıla mâl olacaktır. "...3 yıl bataklık debelenişi, zorunlu seçim, iktidar değişimi, erken seçim ve yine iktidar değişikliği... " Debeleniş evresine paralel olarak, sarsıcı ekonomik değişimler, geçiş sürecindeki sistemin federasyon tartışmaları başlatma ihtimali, dış politikada oluşacak stratejik derinlik(!) etkisi, kurumlar arası çatışmalar ve daha birçok hasarlı parametre bu karanlık günlerin daha da büyük bir karanlığa gömüleceğini, yirmi yıllık yıkım projesinin son noktasının aslında halkın hâli ve istikbali açısından pek de birbirlerinden farklı olmayan diğer güruh ve birtakım kıymıklar tarafından konulacağını göstermektedir. Öyle zannediyorum ki bu öngörülebilen ancak önlemeyen gidişatın temel sebebi, rahmetli Durmuş Hocaoğlu'nun dediği gibi Türk Milleti'nin çevresinde olup bitenleri anlamlandıramaması ve kaderine müdahil olamayıp geleceğini tayin edememesidir. Demokrasi ve özgürlük kavramlarını hiçbir dönemde kendi bünyesinde hazmedememiş halk, dayatılmışı kendi tercihi, seçeneksizliği ise makus talihi zannetmektedir. Siyasi ahlâk eğretidir. Şehirleşmiş ancak medeniyet inşasında sınıfta kalmış bu kültür, devlet denen organizmayı, şahsiyetçilik ve hürriyetçilikten çok uzak olan gelenek öncesi toplumsal ahlak sebebiyle tanrısallaştırmıştır. Oysaki binlerce yıl evvel "il gider, töre kalır" diyerek aslolanın insan olduğu söylenmiştir. Devlet insan için vardır, insan devlet için değil! Ezici ve kan emici ekabir karşısında inim inim inleyen halk, değerlerini istismar ederek sırtına binenleri, hamdolsun Allah'a dizime derman vermiş, yıkılmadım diyerek taşımaya devam etmektedir. İyileşmek için laisizme ve milli sekülerizme muhtaç olduğu bu hastalıklı ruh hâlini, kırmızı reçetesine yazdırdığı anti laik ve anti seküler uyuşturucularla beslemekte; kimi kesimler ise aidiyetlerinden nefret, iğrenme ve küçümseme haplarıyla her gün daha da kötüye evriltmektedir. Aklıselim, hayatın hiçbir alanında hakim değil maalesef. Toplumsal cinnete, şahsi çıkarlar, siyasi hesaplar, artan görgüsüzlük ve ithal edilmiş bir demografik sorun (en masum tabirle) eşlik etmektedir. Devrim doğuran devin kısırlaştırılması operasyonu bizzat toplumun kendisi tarafından yapılmıştır. Yıllar boyu süren bu yozlaşma hareketine suskun kalan kimdi? Devrin nemrutlarına, siyaset yosmalarına alkış tutan kim? Hafızasını her hafta sonu resetleyen, dün sövdüğünü bugün öven kim? Vicdan, merhamet, hakikat, muhabbet kim? 

Acınacak haldeyiz... 

Eşini, dostunu, en sevdiklerini bir anda kaybeden yüzbinlerin binlercesi, yitirdiklerinin cesetlerini dahi geri alamamışken,

vücut bütünlüğü kanunlar tarafından koruma altına alınmış bireylerin aziz naaşları kepçelerle paramparça edilirken,

kutsal insan bedeni boş arazilere çekilmiş molozlar arasında çürümeye terk edilirken,

hâlâ daha istikbal kaygısıyla masalara, ittifaklara,

develere, kulaklara haysiyetsizce domalan,

göz pınarları dahi kurumuş olanları aç, açıkta ve susuz bırakan,

Bonkör sirkleri, vicdan mastürbasyonlarıyla normalleşip, hissizleşip, leşleşen,

iblisleşip, yüzyüzleşen, kaş çatıp, azarlayıp, not alan,

bu devr-i devranın çarkını çevirmeye devam eden her kim var ise..............................

Ant olsun acınacak hâldeyiz.

Tüm kaleleri zaptedilmiş zavallı milletim, sığınacak tek bir limanın bile kalmamış. Farkında mısın?

Ne yazık ki hiçbir zaman farkına varamayacaksın. 


7323/istanbul