Yavru zürafa olmamanın hüznüyle yaşadım yıllarca. Doğduktan birkaç saat sonra dehşet içinde tutacak bir el arayan dünyaya fırlatılmış insan yavrusu olmak zoruma gitti. Sağlıklı bir yavru olmak için milyonlarca şartın gerekmesine öfkemden deliye döndüm. Dünyaya geleli birkaç saat olmuştu, kimse bana oturup soluklan demedi. Yüzlerce görev çıktı önüme: tensel teması, baba ile tanışması, yorgun anneden kusursuzca hem süt hem sevgi emmeyi öğrenmesi... Dünyaya geleli 1 yıl olmuştu, kimse bana, hadi kalk da etrafı güzelce keşfet, demedi. Bacaklarım çok güçsüzdü, dengem yok denecek kadar azdı, ailemde etraftaki kırılacak nesne sayısı kadar kaygı vardı. Yıllar önce anlamıştım bir yavru zürafadan geride kaldığımı. İnsan olmanın muhtaçlık olduğunu anlamıştım. Öğrendiğim her bilgi beni doğruladı. Mutlu çocuk olamamıştım, anne ve babamın bana zorlandığı bir anda attığı soğuk bir bakışa kendimi hapsedecek bir türdüm ben. Ayağa kalkıp yürümek için 1 yıl, etrafı özgürce keşfetmek için 4 yıl, besine sahip olabilmek için para kazanıp satın alması gereken, yani en az 20 yıl bekleyen bir tür. İçimdeki keşfetme, muhtaç olmama, kısa ömrümü huzur içinde geçirme arzularının yanında çirkin insan yavrusu gibi hissediyordum. Bir zürafa olsaydım böylesine acele yaşar mıydım? 23 yıl oldu ben dünyaya geleli. Bir zürafa olmamanın hüznüyle kendimi 23 defa dolandım. Zürafa olsaydım dünyayı dolanırdım. Aslan tehlikesine karşı ormanımda yaşamak çok keyifli olmaz mıydı? Şehirde yaşayan insan olarak aslanla yüzleşmesem de aslan sürüsü ile yüzleşmişçesine tehlikede hissettiğim anlarla dolu günlerim. Bir zürafaysam eğer, ölümüme çok az kalmış olmalı. Belki bir gün şanslı bir çirkin ördek gibi kendi sürümü bulurum ve en azından ölümüme geç kalmam.