Siyah gömlekli polis memuru masaya vurdu ve; “Neden öldürdün lan?” diye bağırdı. Üç yüz kilometre hızla duvara çarpan bir araba gibi sallandı sorgu masası. Katil kahkaha atmaya başladı. Güldükçe sökülmüş dişleri kanadı, kan aktıkça kendi kanında boğuldu. Bir kere daha vurdu masaya polis memuru; “Konuşsana piç kurusu!” Katilin kahkahaları yerini delirtici bir ciddiyete bıraktı. Sandalyenin arkasına kelepçelenmiş iki elini yumruk yapıp tırnaklarını etine batırdı. Bu ciddiyete karşılık polis memuru, on ikisi kadın, on beş tane fotoğraf koydu masaya. İki kişi hariç fotoğraflardaki herkes gülümsüyordu. Katil fotoğrafların hepsine sırasıyla buruk bir tebessümle baktı, sıra sonuncu fotoğrafa gelince kitlendi, bir damla yaş aktı gözlerinden. Tebessümü, yerini öfkeye bıraktı. Kızıl saçlı, mavi gözlü bir kadın vardı fotoğrafta. Saçları kısaydı, burnunun üstünde ve yanaklarında belli belirsiz çiller vardı, kaşları yay gibiydi, çok güzel gülmüştü. Ayıramadı gözlerini fotoğraftan. Polis memuru sağ elmacık kemiğine bir yumruk indirdi ve; “Erkeklerin cinsel organları kesik, bedenlerinde yanık izleri var. Kadınların ise sadece sol ellerinin yüzük parmakları kesik, hepsi boğularak öldürülmüş. Konuşsana orospu çocuğu!” Katil gülmeye başladı, o güldükçe polis memuru daha da çok sinirlendi. Bir yumruk daha indi katilin suratına, bu sefer sol elmacık kemiğine. Ağzında biriken kanı masaya tükürdü ve konuşmaya başladı; “Babamın hayali seri katil olmaktı, benim en büyük hayalim ise babamı öldürmek, bir av tüfeği ile beynini dağıtmaktı. Ben de önce onu öldürdüm. Yirmi dokuz yıl sonunda başardım, onu öldürdüm! Bir gece ansızın o yatağında her şeyden habersiz uyurken, gözü gibi baktığı av tüfeğiyle beynini kırık yatağına, parçalanmış yastığına akıttım. Soğuktan buz gibi olmuş tüfeğin namlusunu alnına dayadığımda bile uyanmadı. İki gün sonra, babamın cenazesinde bir kadına aşık oldum. Bilirsiniz, bazen her şey üst üste gelir.” Psikopatça bir kahkaha attı ve devam etti; “Ah, ah. Alev saçlı kadınım Hestia… Her şey çok güzeldi. Birbirimize şiirler yazıp her gece sevişiyorduk. O hayatımda tanıdığım en harika kadındı. Yılan gibi kıvrak bir vücudu, okyanusları ikiye yarabilecek kadar derin gözleri vardı.” Polis memurunun gözleri en sondaki fotoğrafa sabitlendi. Fotoğraftaki kadın Hestia’ydı. “Dizlerime uzanırdı, ona bir hikaye anlatırdım. Bunu çok severdi. Babamın eski bir dostunun kızıydı, babamı çok severdi. Babamın ölümü tüm kayıtlara intihar olarak geçti. Babama özlem duymamam ve üzülmemem için ruhunu ortaya koyabilecek bir kadındı Hestia. Ben her gece saçlarımı okşaması için babamı özlüyormuş gibi yapıp ağlardım. O saçlarımı okşayıp öperken de babamın cehenneme gitmesi için dua ederdim tanrıma. Bilmiyordu seviştiği, kahvaltı hazırladığı, seni seviyorum dediği ve onun için yaşadığı adamın bir katil olduğunu. İki yıl boyunca katiliyle beraber uyudu ve aynı evi paylaştı. Çok aşıktık birbirimize, deliler gibi hem de… Ama bir gün, bir gece…” Duraksadı. Burnundan kesik kesik nefesler almaya, tırnaklarını avucuna batırmaya başladı. Gözlerini kapattı. Cümleler boğazına bir ip gibi dizildi. Birkaç saniye daha nefes aldıktan sonra avucunu serbest bıraktı ve devam etti; “Onu başka biriyle gördüm.” Büyük bir kahkaha attı. Kahkahası sonlandığında yanağında birkaç damla yaş, yüzünde gözle görülür bir öfke vardı. Yeniden kesik kesik nefes almaya başladı. “Evlenecektim ben Hestia’yla. O benimdi. Biz birbirimiz için yaratılmıştık. Beni kendi ateşiyle küle çevirdi, ben de onu ve o orospu çocuğunu öldürdüm! Tıpkı babamın anneme yaptığı gibi. Ben babama dönüştüm, bunu ben istedim. Uykusunda boğdum sevgilimi. Siyah uzun tırnakları ile ellerimi parçaladı çırpınırken. O çizikler artık ellerimde değil memur bey, iyileştiler. Asıl çizikler ruhumda. Sırtımda on beş tane, zihnimde binlerce bıçakla yaşıyorum ben. Anlıyor musun? Anlama. Anlaşılacak birisi değilim. Ben dünyanın en önemli adamının oğluyum. Hestia’dan sonra ruhumu tapınak, bedenimi tanrı ilan ettim. Bana kimse dokunamasın istedim. Hestia’nın beni aldattığı adamı günlerce takip ettim, diri diri kestim cinsel organını. Hayatıma girip bana dokunmaya, ruhuma ve bedenime tecavüz etmeye çalışan tüm kadınları ve erkekleri, ağzı çöp kokan fahişeleri öldürdüm. Ben biricik sevgilime, Hestia’ya asla ihanet etmedim. Babam izleseydi şu an beni, gurur duyardı oğluyla eminim. Bir bıçak da o saplardı bana. Belki de izliyordur, buradadır, ha?” Gözlerini yavaşça, tedirgin bir şekilde odada gezdirdi, sağ bacağını sallamaya başladı. Tüm odayı süzdükten sonra bir anda, aklına parlak bir fikir gelmişçesine polis memuruna döndü, kahkaha attı ve; “O beni izleyemez ki, o bir ölü! Ölüler görebilir mi memur bey?” dedi. Gözlerini masanın üstündeki fotoğraflara dikti, kafasını ileri geri yavaşça sallarken gözlerinin değdiği her fotoğrafa, “O bir ölü, o bir ölü…” diye sayıkladı. On beş kere tekrarladı bunu. Her fotoğrafa bir cümle düştü… Sonunda gözlerini polis memuruna sabitledi ve; “Onlar, onların hepsi ölü artık! Lakin onları ben öldürmedim. Onlar benim yaralarıma tecavüz ettiler, bedenimi hiçe saydılar, ruhumu kerpetenle söküp aldılar. Ben değil, onlar kendi elleriyle boğdular kendilerini. Bunun için yargılanamam. Çıkarın beni buradan!” Ayaklanmaya çalıştı, elleri sandalyenin sırtına bağlı olduğu için dengesini kaybetti. Polis memuru bir yumruk daha attı sağ elmacık kemiğine. Katil, sandalyesi ile birlikte yere yığıldı. Yerde debelenirken, “Hestia, baba, anne, kurtarın beni!” diye bağırdı. Tavana baktı, gelen kimse yoktu. Gökten hiçbir melek inmemişti yeryüzüne onun için. Kahkaha atmaya başladı. Polisin karnına attığı bir tekme eşlik etti kahkahalarına. Yarı canlı bedenini kastı ve öksürmeye başladı. “Denizler çoğalıyor Hest-“

Cümlesini bitiremeden polis memurunun kafasına attığı tekme ile bedeni gevşedi, öfkesi dindi, ışıklar ve katilin gözleri kapandı. Belki de işlenen bu suç, katilin başka bir boyutta ya da evrende bir tecavüz bebeği olarak dirilmesine sebep olacaktı. Nefret duymuyordu artık kimseye, hiçbir şeye. Onu polis memurunun attığı tekmeler değil, bu dizginleniş öldürmüştü.