“Çocuk Edebiyatı Nedir?” serisinin üçüncü yazısında çocuk sosyolojisini inceleyeceğiz.


Geleneksel sosyolojide çocuklara ve çocukluğa gösterilen ilgi sınırlıdır. Çocuklar hakkında yapılan araştırmalar genellikler yetişkinle ilişkisi ve okuldaki ilişkileri üzerinedir. Ancak doksanlı yıllardan itibaren çocukları sosyal bir aktör olarak ele alan, meydan okumalarını, yetişkinlerle ilişkilerinin çeşitli yollarını anlamaya çalışan yeni bir anlayış gelişmeye başlamıştır.


Heywood’a göre çocukluğu bazıları biyolojik olgu olarak görürken bazıları da toplumsal bir kurgu olarak görür. Çocukluğu toplumsal kurgu olarak görenler çocukluğun her toplumda var olduğunu fakat her toplumda farklı çocukluk imgesinin olduğunu düşünürler. Çocuk sosyolojisi çocukluğu toplumsal bir kurgu olarak algılar. Çocukları toplumsal yaşam içinde etken unsurlar arasında görmektedirler.


Cevat Özyurt, kaynakçada belirttiğimiz makalesinde “Çocukluğun sosyal bir olgu olduğunu ilk olarak Philippe Aries Centuries of Childhood (1962) adlı çalışmasında ortaya koymuştur.” der. Aries’e göre Ortaçağ Avrupasında çocukluk kategorisine rastlanmaz. Bu çağda çocuğu yetişkinlerden ayıracak farklar yoktur. Çocuklar yetişkinlerle aynı kıyafetleri giyiyor, aynı oyunu oynuyor, aynı işleri yapıyorlardı. Colin Heywood ve Neil Postman’ın çocuklukla alakalı kitaplarında Aries’in tezinin izleri görülür.


Çocuk araştırmalarında sosyal eyleme vurgu yapan ve sosyal yapıya vurgu yapan iki yaygın tutum vardır. Birinci tutumda çocuğun farklılıklarına ikinci tutumda benzerliklerine dikkat edilir. Bu yaklaşımları Aktif Çocukluk Yaklaşımı ve Sosyal Yapıya Vurgu Yapan (Pasif) Çocukluk Yaklaşımı şeklinde adlandırabiliriz.


Aktif Çocukluk Yaklaşımı


Bu yaklaşım sosyal eyleme vurgu yapar. Bu yaklaşıma göre çocuklar sosyal ilişkilerde yetkin olduğu için birer sosyal aktör olarak ele alınmalıdır. Çocuklar, sosyal dünyayı hem bilgilendiren hem de ondan bilgilenen insanlar olarak görülür. Bu kategori Kabilesel Çocuk Yaklaşımı ve Azınlık Grubu Yaklaşımı alt başlıklarını da taşır.


Kabilesel Çocuk Yaklaşımına göre çocukluğu, çocuklar arasındaki ilişkiler sayesinde anlayabiliriz. Çünkü çocuklar bir araya geldiklerinde kendilerine özgü sembolleri olan topluluk oluşturma yetenekleri vardır.


Azınlık Grubu Yaklaşımında ise çocukların evrensel ortak özelliklerini de dikkate alır. Bu yaklaşımda çocuk “küçük yetişkin” durumundadır.


Sosyal Yapıya Vurgu Yapan (Pasif) Çocukluk Yaklaşımı


Bu yaklaşıma göre çocuklar yetkin vatandaşlar olarak görülmez ve bu yüzden sosyal aktör olarak görülmezler. Bu yaklaşımda çocuklar bakıma muhtaç, kırılgan ve korunması gereken varlıklar olarak görülür. Bu yüzden çocukluk kalıplarının yetişkinler tarafından belirlenmesi de doğal karşılanır. Bu yaklaşımın Toplumsal Yapısal Çocukluk Yaklaşımı ve Toplumsal Olarak Kurulmuş Çocukluk Yaklaşımı olmak üzere iki alt kategorisi vardır.


Toplumsal Yapısal Çocukluk Yaklaşımında çocuklar doğal, evrensel bir kategori altındadır. Bu yaklaşıma göre belli bir toplumdaki çocukların ortak özellikler göstermesi muhtemeldir. Bu yaklaşımda çocukluk kavramı tartışmaya açılmadığı için çocukluk olgusu ulusal ve küresel düzeyde ele alınabilir.


Toplumsal Olarak Kurulmuş Çocukluk Yaklaşımında çocuklukla ilgili kalıpların kültürelliği ve tarihselliğine vurgu yapılır. Bu yaklaşımda çocuklar değil toplum belirleyici konumdadır. Çocukluk kurumundaki değişim toplumsal yapıdaki değişimlere bağlı olarak incelenir.


Çocuk sosyolojisinin önemli araştırma konuları: çocuklara yönelik şiddet, çocukların cinsel istismarı, çocuk cinselliği ve çocuk anneler, çocuklar arasında cinsiyet ayrımcılığı, çocukların madde bağımlılığı, çocukların eğitim imkânlarına ulaşamamasıdır.


James’e göre çocuk sosyolojisi ve çocuk araştırmaları üç varsayımdan hareket eder.


a) Çocukluk toplumsal olarak kurgulanmaktadır.

b) Çocukluk araştırmaları, çocukluğu değerli kılar.

c) Çocuklar sosyal faillerdir, sosyal dünyaya ilişkin özgül düşünceleri vardır, yetişkinler onları dinlemeye değer bulmalıdır.


Ayrıca James, çocukluk çalışmalarda çocukluğun ortak özellikleriyle birlikte kültürel değişkenleri de dikkate almak gerektiğini söyler.


Çocuk sosyolojisi çocukluğu toplum biçimi ve aile tiplerine göre de ele alır.


Toplum biçimlerinden ilki tarım toplumlarıdır. Eski Mezopotamya uygarlıklarında örgün eğitim yaygın ve sadece zengin çocuklarına özgü bir ayrıcalık değildi. Kız ve erkek çocukları altı yaşında okula gitmeye başlardı. Antik Yunan’da ise örgün eğitim kurumlarına özgür ailelerin erkek çocukları gidebilirdi. Hıristiyan Ortaçağ toplumlarında çocuklar değersiz ve günahkar sayılıyordu. Tarım toplumlarında çocuklar duygusal bir yatırım aracından ziyade yaşlılık yıllarının güvencesi olarak görülmekteydi. Ortaçağ’da çocuklar bebeklik döneminden sonra yetişkin yaşamına katılmaktaydı. Rönesans çağında bebeklik ve yetişkinlik arasında bir çocukluk döneminin olduğu yönünde bir algı oluşmaya başlamıştır.


İkinci toplum biçimi sanayi (modern) toplumlarıdır. Sanayi toplumlarının başlangıcında yoksul çocuklar ucuz iş gücü olarak görülüp emekleri sömürülmüştür. Okullaşmanın artmasıyla birlikte işçi çocuklar azalmıştır. Sanayi toplumları geniş aileden çekirdek aileye geçişin olduğu bir dönemdir. Bu dönemde çocuğa duygusal yatırım artmış, çocukların çalışma hayatına başlama yaşı yükselmiştir. Çocuklar yetişkinlerden farklı bir statüye kavuşmuştur.


Son toplum biçimi sanayi ötesi toplumlarıdır. Bu toplumlarda çocuk masum, zayıf ve korunmaya muhtaç olarak algılanmaktadır. Eğitim süresi uzamakta ve kültürel çocukluk yaşı da yükselmektedir. Çocukların aileye uzun süreli bağımlı olması çocuk sahibi olmayı pahalı kılmaktadır.


Her tarihsel dönemde ve her toplum içerisinde farklı aile tipleri vardır. Aile tiplerinin farklılığına bağlı olarak da farklı çocukluk algıları görülür.


Burjuva ailesinde ebeveyn ile çocuk arasında yakın ve duygusal derinliği olan bir ilişki vardır. Burjuva ailede erkek ailenin ekonomik işlevini, kadın ise yemek, temizlik ve çocuk bakımı gibi işlevleri üstlenmiştir. Bu aile tipinde çocuk, bağımlılığı ve kendinden üstün olanları sevmeyi öğrenmeyi temel alır.


Köy ailesinde çocuklara gösterilen ilgi onları beslemenin ötesine geçmemiştir. Köy ailesinde otorite köyün kendisindeydi. Köylü aileleri kendi çocuklarına köy topluluğunun diğer çocuklarından daha fazla sevgi ve ilgi göstermemiştir. Bu aile biçiminde çocuklar erken yaşta hayata atılmışlardır.


İşçi ailelerinde ise işçi çocukları ya annelerinin çalışmalarından ya da bilgisizlikten kaynaklı olarak aile tarafından değil sokaklarda yetişiyordu. Bu çocukların sosyal ilişkileri çabuk ve kesin olarak öğrenmelerine sebep oluyordu. İşçi çocuklarının emeğinin sömürüsü de sıradan bir olaydı.


Aile yapısındaki değişmeler çocukluk paradigmasını da değiştirmiştir. Geleneksel çocukluk paradigması geniş aile yapısıyla ilgilidir. Geniş ailede üç kuşak bir arada yaşadığından dolayı değerler dede ve ninelerden torunlara aktarılır. Bu aktarım da süreklilik sağlar. Geleneksel toplumlar bilgi ve değer gelişiminin az olduğu, statik toplumlardır.


Modern çocukluk paradigması modern çekirdek aile yapısına uygun olarak gelişmiştir. Modern ailede aile içi eğitim geriler. Kadın ve erkeğin görevleri kesin bir biçimde ayrışmıştır. Ayrıca modern toplumlarda kadın ve erkekler daha geniş bir alandan eş seçebildikleri için aile içinde kültürel farklılıkların doğması normalleşmiştir.


Post-modern toplumlarda ideal aile çekirdek aile olsa da tek ebeveynli, parçalanmış ve birleşmiş aile tipleri de ortaya çıkmıştır. Bu aile tipinde kadın ve erkeğin rolleri kesin bir şekilde ayrılmamıştır. Kadın ailenin ekonomik işlevini, erkek de aile içi işlevleri üstlenebilir.


“Çocuk Edebiyatı Nedir?” serisinin üçüncü yazısında çocuk sosyolojisini çeşitli başlıklar altında inceledik. Yazımızı çocuk kitapları ve güzel bir film önererek sonlandırıyoruz.


Öneri Çocuk Kitapları:

Şu Yaramaz Tavşanlar / Ciara Flood

Arkadaşıma Ne Oldu / Nalan Kuru

Ama Bu Balığın Parmakları Var / Sue Hendra

Kırmızı Kanatlı Baykuş / Feridun Oral

 

Öneri Film:

Matilda


Kaynakça

Cevat ÖZYURT, “Çocuk Sosyolojisi, Bir Giriş Denemesi”, Aile Sosyolojisi, Ed. K. Canatan ve E. Yıldırım, Açılım Kitap, 2011, s. 155-181.