“Çocuk Edebiyatı Nedir?” serisinin beşinci yazısında çocuk edebiyatını toplumsal cinsiyet bağlamında inceleyeceğiz. Bu konuyu “Hansel ve Gretel” masalı ile “Güzel ve Çirkin” filmi çerçevesinde ele alacağız. Konuya ek olarak Rousseau’nun Emile kitabındaki ütopik ve cinsiyetçi çocuk eğitimi anlayışına da değineceğiz.


Yazımıza başlamadan önce toplumsal cinsiyetin ne anlama geldiğinden bahsedelim. Kadın ve erkeğe sosyal yapı yani toplum tarafından yüklenen roller ve sorumluluklardır. Buna örnek olarak ev işinin kadının, para kazanmanın ise erkeğin sorumluluğu olarak görülmesi verilebilir. Kadının araba kullanması ya da ev dışı işler yapması bu yüzden anormal karşılanır.


Masallarda toplumsal cinsiyet rollerinin birçok örneğine rastlarız. Güzel ve Çirkin masalı da bunun örneklerindendir. Güzel ve Çirkin masalının hikâyesini ve filmde nasıl işlendiğini ele alacağız.


İlk defa 1740 yılında Villeneuve tarafından kaleme alınan hikâye pedagoji derslerine konu olacak kadar klasikleşmiş, ünlenmiştir. Walt Disney, bu hikâyeyi ilk defa 1991 yılında edebiyattan sinemaya çizgi film olarak uyarlamıştır. 2017 yılında ise canlı karakterlerle sinemaya uyarlamıştır.


Üç kızıyla zengin bir şekilde yaşayan baba, bir gün bütün mal varlığını kaybettiğini öğrenir. Gemilerinden birinin kurtulduğunu da öğrenir ancak gemi kullanılamaz haldedir. Limandan eve dönerken bir şatoda dinlenmeye karar verir. Şatonun bahçesinde gül gören baba kızı Belle’e gül götürmek ister. Baba gül koparırken ev sahibi canavara yakalanır. Canavar kızını rehin bırakmak şartıyla babanın canını bağışlayacağını söyler. Belle bu fedakârlığı yapar ve canavarla yaşamaya başlar. Belle zamanla bu yaşama alışır ve canavarı sevmeye başlar. Bir gün onu sevdiğini söylediğinde canavarın üstündeki büyü kalkar ve yakışıklı prense dönüşür.


Walt Disney’in uyarlamalarında baba karakteri mucittir ve Belle güzelliği kadar tuhaflığıyla da tanınır. “Belle’in farkı, kitaplara ve öğrenmeye düşkünlüğü, zekâya verdiği önem ve kasabanın dışındaki hayata karşı duyduğu meraktır. Diğer yandan orijinal hikâyedeki gibi şehre inen babasından kendisi için tek bir kırmızı gül getirmesini isteyecek kadar romantik, babasının yerine şatoda esir kalmayı tercih edecek kadar fedakârdır da.”


1991 ve 2017 uyarlamalarında aşk, güzellik, fedakârlık ve cesaretin ortak bir şekilde altı çizilir. Bu kavramlar Belle karakteri üzerinden olumlanarak nasıl tanımlanabilecekleri ve hayat kazanabilecekleri tarif edilir.


Belle’in küçük bir kasabadan bir prensin şatosuna yükselmesi romantize edilir. Belle’in gerçek aşkı bulmak için verdiği çaba toplumsal normlara rağmen gerçekleştiği için başarı olarak nitelendirilir.


Filmin yönetmeni Belle’in prenses olmak istemeyen, kitap okumayı evlenmeye tercih eden bir karakter olduğunu söyler. Ancak filmde Belle’in evlenmek istemediğine dair bir husus bulunmamaktadır. Çirkin’in nazik, görgülü, değişim ve gelişime açık olması Belle’in ona âşık olmasını sağlayan özellikleridir.


“Shakespeare gibi bir entelektüelden haberdar olduğu ve görkemli bir kütüphaneye sahip olduğu takdirde, bir canavarın bile Belle’in kalbine girebilecek olması, filmin büyük feminist ütopyalara sahip olmadığını gösteriyor.” der Havva Yılmaz.


İncelikli zekâ ve kültür, zengin ve güçlü bir karakterle birleşince fiziksel görüntü önemsizleşiyor. Tabi bu gerçek erkek için geçerlidir.


Masallara değinmişken Hansel ve Gretel masalını da inceleyebiliriz.


Masal “Çok eskiden orman kıyısında minik bir kulübe varmış” diyerek başlar. Ardından evin içinde yaşayan oduncu baba ve çocuklarından bahsedilir. Bu başlangıç okuyucu da ev olgusu oluşturma açısından önemlidir. Ev daima korunaklı ve ailenin bir arada bulunduğu yer olarak görülür. Masalın başında böyle bir algı yaratıldıktan sonra Hansel ve Gretel’in üvey anne isteğiyle tamamen maddi sebeplerden ötürü evden uzaklaştırılmalarıyla bu algı yıkılır.


Kardeşlerin, ailenin simgesi olan evden gitmelerinin istenmesi aile olma olgusunu da yıkar. Böylece barınmaya dair bütün algılar yok edilir.


Fedakârlık her zaman anne-babadan beklenen bir şeydir. Bu masalda anne-babanın maddi olarak rahatlaması için çocuklardan fedakârlık beklenir. Grimm kardeşler aile hakkındaki genel algıyı kırmışlardır.


Hansel ve Gretel ormana ilk bırakıldıklarında çakıl taşları sayesinde eve dönmüşlerdir. İkinci defa bırakıldıklarında ekmek kırıntılarını kuş yediği için eve dönemezler. Bu noktada ormanda yürürken karşılarına çıkan cadının şekerden yapılmış evini bulurlar. Çocuklar evi yerken cadı içerden çıkmış ve onları içeri almıştır. Cadı çocukları yeme peşindedir. Yamyamlık yeme ve tüketme güdüsüyle ortaya çıkar. Yamyamlık masalsı ve destansı birçok türe konu olmuştur. Yamyamlık genellikle cadı veya doğaüstü bir varlıkla ilişkilendirilmiştir. Cadının yamyam olarak tasvir edilmesi 15. Ve 16. yüzyıllardaki görsel kültürün endişelerinden kaynaklıdır.


Masala toplumsal cinsiyet rolleri açısından bakarsak ilk defa evden uzaklaştırıldıklarında Hansel evlerinin yolunu bulmak için yola çakıl taşı atmayı akıl etmiştir. Bu erkeğin kadından daha güçlü olduğunu belirtmek içindir. Erkek her zaman akıllı olarak çizilmiştir.


Evin babası iyi huylu, çalışkan ve akıllı olarak gösterilirken, üvey anne huzuru kaçıran, açgözlü ve ailenin parçalanmasına sebep olan olarak gösterilir. Aynı şekilde cadı çocukları tutsak eden ve yamyam olarak tasvir edilmiştir. Kadın daima korkulandır.


Bu konu bağlamında Rousseau’nun Emile kitabındaki ütopik ve cinsiyetçi çocuk eğitimi anlayışına değinmekte fayda var.


Liberal feminist olan Mary Wollstonecraft, döneminde ataerkilliği eleştirilmesiyle bilinmektedir. Kadınların ikincilleştirilmesini ve Fransız devrimini eleştirmesi yazarı radikal pozisyona taşımıştır. Fransız devriminin eşitlik, özgürlük, insan hakları gibi söylemlerinde kadına yer verilmemiştir. Devrimin cinsiyetçi tutumuna karşı çeşitli kesimlerdeki kadınlar baş kaldırmıştır. Wollstonecraft da ses çıkaranlardandır.


Wollstonecraft’a göre kadınlar zihinleri olgunlaşmadan yapay bir kişilik geliştirmeye yönlendirilirler. Çocukluktan itibaren güzelliğin kendilerinin dayanakları olduğu öğretilerek yetiştirilirler.


Wolstonecraft’ın “Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi” adlı kitabının en önemli yanı ve ana teması Rousseau’nun kadınlarla alakalı fikirlerinin eleştirisidir.


Wollstonecraft’a göre Rousseau’nun kadınlara yönelik eleştirisinin temelinde eşini toplumdaki gelişmiş kadın seviyesine yükseltememesi yatar. Bu nedenle kadınları eşinin seviyesine indirmiştir.


Rousseau Emile kitabının son bölümlerinde “bir kadın nasıl olmalı” sorusuna cevap verir gibi ona göre kadınların niteliklerini anlatmıştır. Rousseau fikirlerine “Kadınla erkek aynı şekilde eğitilemez” diyerek başlar. Yazara göre kadının eğitimi erkek eğitimini takip ederek yapılması gerektiğini düşünür.


Yazarın bir başka düşüncesi de erkeklerin kadınlarsız yaşayabilecekken kadınların erkeksiz yaşayamamasıdır. Rousseau’ya göre kadınlar erkeklere faydalı olmak, onlara kendilerini sevdirmek, onlarla ilgilenmek, teselli etmek için vardır. Ve kadınlar bu “görevlerini” çocukluktan itibaren öğrenmelidir.


Kadın anne ve eş olma özellikleriyle vardır. Bu iki rol için de erkeğe muhtaçtır. Rousseau’ya göre kadınlar yaşamları boyunca bu rollere hazırlanmalı ve bu rollerin dışına çıkmamalıdır.


Rousseau’ya göre kadınlar çenebazdır ve erkeklerden daha çok konuşurlar. Bu ona göre doğaldır. Erkek bildiği ve yararlı şeylerden konuştuğu için az konuşur. Kadın ise hoşuna giden şeyleri konuştuğu için çenebazdır.


Uysallık Rousseau’nun üzerinde durduğu bir diğer konudur. Rousseau’ya göre kadın, kusurlarla dolu erkeklere itaat edip onun haksızlıklarına karşı özellikle kendisi için uysal olmalıdır.


Eşitlik düşünürü olan Rousseau kadın-erkek eşitliğine inanmaz. Bunun nedeni cinsiyet farkıdır.


Wollstonecraft, dönemin Fransa’sında kadınların haz vermek, dış görünüş ve tavırlarını süslemek üzere eğitildiklerini belirtir. Bu dönemde kız çocuklarına verilen eğitim koketlik ve yapmacıklığı yaymaya yöneliktir. Kız çocuklarına doğdukları andan itibaren kadın muamelesi yapılmıştır.


Rousseau’ya göre her kadın aşırı olmamak kaydıyla kurnaz olmalıdır. Genç kızları uysallaştırırken mutsuz etmemek gerektiğini söyler. Wollstonecraft’a göre kurnazlık kadınların fiziksel güçsüzlüğünü telafi eder.


Wollstonecraft kadınların geldiği aşamayı da sorgular. Yazara göre kadınlar, kırılgan ve hassas oldukları için erkeklerden her türlü yardımı isterler. Bu anlayıştan dolayı erkekler kadınların doğal koruyucusu konumunda olurlar.


Rousseau her ne kadar çocukluk hakkındaki fikirleriyle çocukluğa bakışı değiştiren isimlerden olsa da Emile kitabında sunduğu fikirleriyle kadınları erkeklere muhtaç gösterip belirli görevlerle kısıtlar.


Bu yazımızda çocuk edebiyatını toplumsal cinsiyet bağlamında inceledik. Yazımızı yine çocuk kitapları ve film önererek sonlandırıyoruz.


Öneri Çocuk Kitapları

Eyvah Babam Şiir Yazıyor / Ahmet Büke

Kaplanı Kandırmak / Julia Donaldson

Hansel ve Gretel


Öneri Film

Beauty and Beast (Güzel ve Çirkin)

 

Kaynakça

Hatice Karakuş Öztürk, “Mary Wollstonecraft'ın Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi Kitabında Rousseau Eleştirisi”, Ahi Evran Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 2, Ağustos 2017, Sayfa 471-485.


Neva Boynukalın, “Açlık, Fakirlik, Çocuk İşçi, Yamyamlık ve Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Hansel ve Gretel”, Mavi Atlas, 2015, s. 115-125.


Havva Yılmaz, “Gişe Rekorları Kıran Bir Peri Masalı: Güzel ve Çirkin”, Çocuk Yazını, Eylül, 2017.