Bir kış akşamıydı.


Evinin önünde sallanan sandalyesine oturmuş olan Afel, kristalleşmiş kar tanelerini seyrediyordu. Kristaller, adeta dans ediyordu. Sonra Afel’in aklına bir fikir geldi. Evin biraz ötesine park edilmiş olan arabaya bir taş fırlattı. Yanıp sönen far ışıklarıyla beraber yükselen tiz ses, Afel’in ruhunu okşadı. İşte! Kristallere artık o da katılmıştı. 


Acımasızca büyüyen bedenine karşı zihnini böyle koruyordu. Kendisini gerçeklerden koruyordu. Dünyadan koruyordu.