Sığamıyorum sanki bu odaya, bu eve, baştan sona karanlığa bürünmüş bu şehre; uzaklaşmayı dilediğim yerden kurtulmuşum da kafamın içinde sıkışmışım gibi. Gözlerim yıldızlarda, kulağımda en sevdiğim şarkının melodisi, biraz aşağıda bi' çocuk parkı, parkın içinde çocuklar gibi eğlenen bir çift. Onları izlerken içimde bir şeylerin koptuğunu hissettim. Yaşayamadığım, yarım kalan, dolmak bilmeyen boşlukların sızladığını hissettim. Sahi neydi bu kadar canımı yakan? Bir insan hiç yaşamadığı bir anı özler mi? Özlüyorum. Ve bu özlem ne uyutuyor ne de azalıyor. Halbuki ne güzel demiş Şems: “Gönül yıkana uyku haram olmalıydı, gönlü yıkılana değil.”