Bonda oturuyorduk. Kızım, kendince bir şaka bulmuştu, söyleyip gülüyordu. Dikkat edecek oldum ne diyor diye. Aşağı caddeden geçen arabalara doğru eğilip, "bana yüz tane araba verene, bir tane terlik veriyorum" diyordu. Evet, tam olarak söylediği buydu. Balkon korkuluklarına çıkmış, boyun damarlarını şişirerek ve galiba sesini de duyurmak telaşıyla bağırıyordu: "bana yüz tane araba verene, bir tane terlik veriyorum." Bunu söylüyor ve hemen ardından koyveriyordu kahkahayı. Dravdan değil ama, gerçekten gülüyordu. Sonra bu sözünü evirip çevirdi, çeşitli formlara soktu. Hediye olarak terlik yerine don lastiği vereceğini söyledi, yüz değil iki yüz araba istedi. Ve bir ara da hızını alamayıp, hemen aşağıda duraklayan arabaya doğru bağırdı, "şşşttt, siyah arabacı, arabanı bana verirsen sana terlik vereceğim." 


O kadar sevdim ki bu oyunu, bir ucundan dahil olmak için, "gülüm, yüz değil de elli araba verseler terlik vermeyecek misin" diye sordum. "Hayııır" derken, sesi öylesine kararlıydı ki, sahiden inandım, yüz arabadan aşağısının kurtarmayacağına... Sonra kendi arabamı sürdüm ortaya. Dedim "ben sana vereyim arabamı, terliği bana ver, olmaz mı?" Buna da hayır dedi elbette. Sonra yine bir telaşla, balkon korkuluklarından sarkarak aynı sözleri söyledi ve gözünden yaş gelircesine güldü. Onu böyle mutlu, kendi kendine oyunlar icat edip yüzünde güller açarken görünce bir hoş, bir güzel, bir mutlu oldum ki...


O an, bir dünya belirdi gözümün önünde. Bir masal diyarı mı demeli, hayal âlemi mi, ütopya mı, artık her neyse. İşte bu dünyada, bir çift çocuk terliği, sahiden de yüz arabaya değiyordu. Düşününce, öylesine mantıklı gelmeye başladı ki bu fikir. Düşünün efendiler, bir yanda hiç bir kıymeti harbiyesi olmayan yüz adet otomobil; bembeyaz, yan yana küçük kutucuklar şeklinde, bir oyun grafiği gibi... ve öte yanda, içlerinde hâlâ sıcaklığını taşıyan iki adet kırmızı, kurdeleli çocuk terliği. Ne kadar da adil. O terliği elinize alırsanız, okul önünde sıra olmayı, koşturmaca oyununu, mahalle bakkalından alınan gofretleri, kışın soğuktan büzüşüp bir lokmacık kalmış ayakları, bahçelerden dut ve erik aşırmaları, kardeşini elinden tutup komşuya gitmeleri görürsünüz. Peki ya bir arabada? On, yirmi, elli, yüz arabada? Ne anlatır onlar?


O gün kızım, söylediklerine kendi de inanmış mıydı, bilmiyorum ama ben, bir çocuk terliğinin yüz araba edeceğine sahiden inandım.



Umut Ulaş Çelik

26 Ağustos 2023

Altınoluk