bir dumanın havada uçuşunu gördüysen fark etmişsindir, ilk önce kuğular gibi süzülüp sonra hiçliğe kavuşması onun gerçeğidir.
bir bayram elbisesinin bir çocuğu nasıl sevindirdiğini hiç gördün mü? o kalbin pırpır edişini, o gülüşün acıttığı yanakları hissettin mi boş ve büyük kalbinde? çocukluğunu özledin mi o parıldayan gözlerin yolunu arayınca? bayram elbisesi. şık, hoş ve yeni olanından. bir çocuğun mutluluğunu sağlayabilecek bir kaynak, bir parça kutsal kumaş. nasıl güldürür çocuğu; hoplatır, zıplatır. bayramın zamanı geçince, o güzel zamanlar maziye kayıncaysa eski bir gardrobun en karanlık köşelerine atıverilir. unutulmaya, kurumaya ve tozlanmaya. sildirilmesine tüm anılarının, hislerinin ve şevkinin. akıllarda yer almaz hatta, o kutsal kumaşın yerini illa başka bir kaynak bulur; bir oyuncak, bir şekerleme…
göçen leylekler bir daha görülmemek üzere, koparılan çiçekler bir daha koklanmamak üzere; belki de o nur dolu yumuşacık çocuk elleri, bir daha dokunulmamak üzere.
yaşamak hayatı, geride bırakmak çocukluğu ve “sersemliği”.
belki de ağlarsın, tepinirsin minik bir çocuk gibi. bayram elbisesini özleyen bir çocuk gibi. her bayram en güzel elbiseyi giymek isteyen bir bebek gibi. ancak birkaç bayram ve bir ömür geçtikten sonra anlıyorsun ki ne kadar zırlasak da elimize geçen tek şey ağrıyan bir boğaz, patlak gözler ve kırık umutlardır.
bir avuç hayal, sersemlik, göçen leylekler ve koparılan çiçekler… birazcık da umut ve umursamazlık, belki de o çocuk ellerini besleyen; bir daha hatırlanmamak üzere.