Tezer Özlü, Türk edebiyatının nostaljik prensesi.


2018'in son aylarında tanışmıştım Tezer Özlü ile. İlk okuduğum kitabı Kalanlar olmuştu. Daha sonra her seyahatimde yanıma almıştım Kalanlar'ı. Seyahatlarde böyle kitaplar okumak beni düşündürür her zaman.


Daha sonra her boşluğa düştüğümde bir Tezer Özlü kitabı daha okumak istedim. Ancak Tezer Özlü okumak için "Bundan daha kötüsü olamaz." dediğim bir zamanı bekliyordum. Sebebi ise mutluyken okursam beni üzeceği, üzgünken okursam da beni daha da üzeceği içindi. Bu yüzden dibi görmeyi bekliyordum sanırım. Eğer dipteyseniz daha fazla dibe gidemezsiniz çünkü.


Tezer Özlü'nün ikinci okuyacağım kitabını bekletmemdeki ikinci etken ise hayatım boyunca Tezer Özlü'ye ihtiyaç duyacağım ve eğer şimdiden eserlerini bitirirsem bir daha onsuz kalacağım düşüncesiydi. Eserleri biterse bir daha Tezer Özlü'den okumadığım bir kitap kalmayacaktı ve bu çok sevdiğim bir dostumu bir daha görememek gibiydi benim için. Bunu istemezdim.


Geçenlerde bir yandan gündemde olanlar, bir yandan üzerinden zaman geçse de acısı hala içimde çıra gibi yanan durumlar sebebiyle kitabı beklettiğim yerden çıkarıp okumaya başladım. Gece oldukça geç bir saatti. Onu tam olarak anlamadan okumak istemezdim. Yarına bıraktım. Gün içinde elim kitaba gittiyse de kitabı gerçekten içselleştirmem gerektiği düşüncesi ile uygun zamanı bekledim ve gece okudum. Özlemişim.


Bazı yazarlar vardır, ne zaman çaresiz hissetseniz size kapısını açar. Benim için bunlar Tezer Özlü, Nilgün Marmara ve Didem Madak.


Bu kitaptaki karakteri düşünürken aklıma hep Tezer Özlü'yü getirdim. Onu okurken sanki Tezer Özlü kendisini yazmış gibi hissediyorum.


Geçen sene ingilizce sunum yapmamız gerektiğinde Tezer Özlü'nün hayatı ile ile ilgili bir sunum yapmıştım. Tezer Özlü kliniklerde kalmış bir zamanlar. Bunun izlerini kitapta da görmek mümkün.


Kitapta bir babaanne vardı. Kitabın o satırlarını okurken içimde hep bir şeylerin eksikliğini hissettim. O satırlarda kendimi buldum, o satırların içinde kayboldum.


Bir yerde Tezer Özlü ile ilgili yazılanları okuduğumda orada Tezer Özlü'nün acısının, dünyadaki birçok kadına kıyasla önemsenmeyecek olduğu yazıyordu. Bir nevi şımarıklık yapan küçük kız gibi anlatılmıştı Tezer Özlü.


Ben acının da, mutluluğun da, kısacası tüm duyguların oldukça şahsi ve üzerine yorum yapılamayacak derecede olduğu düşüncesindeyim.


Melankolik eserler okumayı seviyorsanız okumanızı öneririm ancak böyle eserlerden hoşlanmıyorsanız size hitap edebileceğinden ve bende yarattığı hisleri yaratabileceğinden emin değilim. Tezer Özlü'yü sever ya da sevmezsiniz bana göre, sanki arası yok gibi. Yine de elbette çok sevdiğim ve önerdiğim bir kitap Çocukluğun Soğuk Geceleri.


Daha çok hislerimi yazdığım bir inceleme oldu. Ne kadar iyi bir inceleme bilmiyorum, af buyrun. Tezer Özlü de anların ve hislerin yazarı değil mi zaten?