Aşkı hissetmiştim ruhumun kabuğunda

İçimde yağmurlar yağmıştı şeritler halinde,

Birkaç duygum sular altında.

Her kelimeye hıhı diye cevap veren bir çocuktum,

Ağır, yoksunluk bırakmış ağıtlar yürürdü gözlerimde,

Kırık ve buruktu gözlerimin yaşları.

Aşk’ımın körüklerinde bir yakarış vardı,

Uzakta, şurada, ruhumun çehresinde

Bana şimdi kalan

Geç gelsem de hep sana geleceğim cümlesi.

Hoş birer ümit doğururdu her gün hafızam

Kırgındı oysa

Durmadan, durmadan anımsamaya çalışmaktan.

Aşk’ımın çehresinde bir gülüş vardı.

Bakışları farklı olmayan,

Benim için yaşam,

Kalbi durmaktan ağlayan bir kadındı.

Çehrem acıyor şimdi, sadece benim değil

Benim ruhumun geçmişi de acıyor mesela.

Bilirdim oysa siyah güllerin sadece onun kalbinde yeşereceğini.

Bilirdim mesela onun avuçlarında gülümseyeceklerini

Onlar tüm şu anları, bütün zamanlara

Aynı şekilde gülümserlerdi.

Kadın bir kere gülse

Bilirdim çiçeğin onun kanatları altında olduğunu.

Buna aşk diyorlardı

Kalbimim derinliklerinde bir çehre vardı.

Aşk’ı hissetmiştim ruhumun kabuğunda

Dolu düşünceler gibi sessizce konuştum karanlığımla

Kelebekler gibi kanat çırparak

Sevgiden dolu bir okyanusa bıraktım kendimi

Alkollü bir insan gibi

Geçtiğim duraklarda karanlıkla konuştum.

Avuç içlerime baktım, konuştum onlarla

Allah bizimledir diyen insanlar gibi

Gökyüzündeki bir meleğin, ay ile bakışması gibi

Sessiz ve anlaşılır konuştum onlarla.

Sonbaharda kuşlar göç ederdi ellerimden güneye

Turuncu ve mor konuştum karanlıkla

Gece bir nokta, gündüzleri de virgüller ile ilerlemeye çalışan bir çelişkiydim,

Kelimeler vardı yanımda, sürekli duran

Harflerle konuştum karanlıkla...

Önce çehre yoktu ruhumun kabuğunda

Çehre...

Bir bakıştı, bir de gidişti beni mahveden.