Çok emindim sana seslenmeyi deli gibi istediğimden, o günden beri çok uğraştım ama çıkaramadım sesimi. Tekrar buradayım, duyuyor musun beni?

Tam da beni görmek üzereyken gidiyorsun öyle mi? Çok ayıp Serap. Ne yapsan, ne giysen çok yakışıyor ama bu yaptığını hiç yakıştıramadım. Gideceğin yerin denize kıyısı var mı, havası soğuk mu, insanı sıcak mı, otobüs bileti pahalı mı henüz hiçbirimiz bilmiyoruz; ne ben, ne sen, ne de benim koyduğum adını söyleyince içimde kendinden geçen kaos. 

Gidince benim sana hayran olduğum gibi sen de başka birine kaptıracak mısın kendini acaba? Belki gitmeden okursun çırpınışlarımı ve seslenmeye çalışmamı da benden etkilenir, en azından biraz merak edersin, kim bilir? Beni bilme ihtimalinin heyecanını da sıkıştırdım içime, öylece yaşıyorum. Aklına yer edersem sen de beni düşünür müsün acaba, yoksa eli yüzü daha düzgün birini gördüğün anda karışır mı birbirine düşündüklerin? Sen zahmet etme ben karıştırırım aklını, o karmaşanın içinde yanıma oturur musun Serap? 

Bu çırpınışımın arka sayfasında tek başıma üç satır konuşmuş, onda da kendimi hiç sevmediğimi söylemişim. Kendimi sevmiyorum ama belli ki seni epey seviyorum Serap. 

Tesirsiz Parçalar’ı sevdikten sonra şiire meraklandım, kısa olduğundan da bu kaldı aklımda (Özdemir Asaf’ı sevdiğini umuyorum. 

“Ölebilirim bu genç yaşımda,

En güzel şiirlerimi götürebilirim.

Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,

Sevgilim,

Seni bir akşamüstü düşündürebilirim.”


Bu yazdıklarımı sana ulaştıramadan bu genç yaşımda içimdeki kaosla gerçekten ölebilirim ama bir kere duysan beni, yemin ederim seni bir akşamüstü düşündürebilirim. Günün herhangi bir anında beni düşünür müsün Serap?