günün ortasında konuşmak ne zor

her an düşmeye hazır kül tanesi gibi kalıyorsun.

bir çok kelime biliyorsun, hatırla.

söylenmese de gözün içinde yıllarca kalan uhulu-uğursuz sözcükler.

susmayı işten dönenler biliyor,

öğretmenler biliyor.

bir ben bilmiyorum.

her şeyi şimdi sırtımdan aha şuraya bırakmak zorundayım.


bayırlardan ve yokuşlardan insanları görüyorum,

sadece yaşamak için bugün onca şeye katlanmışlar.

dört duvara ulaştılar mı biraz rahatlarlar.

geçip gittikleri yerler de tiksintiyle silkelenir.


sokaklar hasta bir ciğer gibi büzüldüğü yerden genişledi şimdi,

kendi evlerinde deliriyorlar, kapılar da kapalı.

kediler karanlıklarda damlarda beliriyor , aynı anda.

beni de çağırıyorlar.

karşılarına kuruluyorum,

dar sokaklar, neon tabelalar bir bir bir kendini bize gösteriyorlar.

sizi ve kendimi bu hasta düzenden kurtaracağım.

acım zonkluyor bileklerimde,

yine de birazdan gökten üstümüze yıldızlar dolar.

yarından kaçarız,

yine gelir.

köşe başlarında birbirimize haset dolu övünürüz.


bu kancık düzenin suçsuzu kediler, neon tabelalar, bilekler.

çok sömürdüler hepimizi, çok kan kustuk, çok unuttuk.