Geride bıraktığı tüm günlerin aynısı olan sabaha bıkkınlıkla uyandı. Sıcaklarla birlikte konteynır evinin içi daha da ısınıyor daha da nefes alınmaz oluyordu. O kadar uzun vakittir burada yaşıyordu ki artık rahatsız olmuyordu ne sıcaktan ne de bir başınalıktan. Sadece aklını kurcalayan tek bir soru oluyordu zihninde : "Ne yapıyorum?". Gerçekten de ne yaptığını bilmiyordu. Buraya, bu insanlıktan çıkmışların yaşadığı çöl ülkesine, bundan iki yıl önce birikim yapmak, ailesine yardım etmek ve en nihayetinde onunla kuracağı hayata daha konforlu başlamak için gereken parayı kazanmak için gelmişti. Evlenmek için değil ama ona sunmak istediği için ihtiyaç duyduğu bu paraya önem vermişti. Hayran olduğu, izlerken, bakarken, dokunurken elinin titrediği bu kadına hayattaki her şeyi vermek istemiş, tüm yaralarını yoksunluklarını anlamış ve onu tüm bunlardan korumak, daha iyilerini sunmak için kalkmış adını ilk kez duyduğu bu gökyüzünün bile yüksekte olamadığı şehre gelmişti. Şimdiyse ailesine gereken yardımı yapmış üzerine birikim de yapmış ancak hayatının kadınını kaybetmiş bir adam olarak oturuyordu bitişiğindeki konteynırla arasındaki sapsarı topraklık alanda. Aklından geçenleri bir sigara nefesiyle geri verdi. Haddinden fazla üflediğini fark etmese de tüm bunlar artık içinden çıkmak için fırsat kollar olmuştu. Aylardır doğru düzgün kimseyle konuşmamış, konuşamamıştı. Konuştuğunda anlattıkları kimseyi belli bir süreden sonra enterese etmemiş kendisi de başka dertlere deva olacak enerjiyi kendinde bulamadığından konuşmamayı tercih etmeye başlamıştı. Keşke, dedi içinden. Telefonuna uzun uzun bakıp bir daha asla aramayacağını düşündü. Aradan geçen sekiz ay sonunda bunu idrak ettiğine kendisi de şaşırdı. Yüzüne kaybetmiş daha önemlisi vazgeçmiş bir gülümseme yerleştirip kabul etti olan biteni. İçeri doğru geçmeye hazırlanıyordu ki bir koku hissetti. Uzun zamandır duymadığı bir koku olduğundan hissetmesi kolay olmuştu. Hayvan dışkısını andıran kokuya yöneldiğinde bir toprak birikintisinin kenarındaki küçük dışkı taneciklerini gördü. "Güzel bir sabah oluyor" dedi içinden. Gülümseyerek avuçladı birazını, bir yoğurt kabının içine koyup hazırlanmaya koyuldu. Gün içinde şantiyede orayı kendisinden daha çok bilen herkese nereden fide alabileceğini sordu. Giriş çıkışlar sıkıntı edildiyse de her sistemin yumuşak karnını bildiği için çiçekçiye gitmek için zorlanmadı. Bir söğüt fidesi, toprak ve fesleğen alarak evine döndü. Evinin bölgesinden sorumlu güvenlik görevlisinin fidelere attığı şaşkın bakışlarla ilerledi. İlk kez eve gitmek için bu kadar heyecanlıydı. Üstünü değiştirmeden işe koyuldu. Önce toprak birikintisine yeni aldığı topraklardan ekledi ve eliyle seyreltmeye başladı ardından sivri uçlu biçki yardımıyla fideyi açtığı boşluğa yerleştirdi. En son ne zaman bu kadar narin bir şeye dokunduğunu hatırlamıyordu. Özenle her fideyi yerleştirip üzerlerini toprakla kapattı. Şantiyeden getirdiği hortumla evden dışarıya su uzattı ve ektiklerine can sularını vermeye başladı. Sapsarı çorak arazide ektiği üç küçük fide sanki pastel boyayla çizilmiş gibi canlı ve sevgi dolu göründü gözüne. Rıfat o gün çölün ortasına bir fesleğen dikti. İçindeki güzellikleri kanıtlama zahmetine hiç girmeden, öylesine, içinden gelerek hayat verdi başkaca canlara. Can sularını verdiği fesleğenlere bakarken içi umut doldu. Akan su toprağa değil de hayatına akıyor gibi hissetti. Günlerdir uyku girmemiş gözlerine ve yorgunluktan bitkin düşmüş vücuduna bir tatlı uyku geldi, günler sonra ilk kez gözlerini kapatır kapatmaz uyuyacağını anladı. Uykuya daldığında çöllere fesleğen ekilebileceğini biliyordu ve buna bir ömür güvendi.
Çöle Fesleğen Ekmek
Yayınlandı