Zaman parmaklarımın arasından sıyrılıp kaçan bir kayıp balık oluyordu, kazazedeler büyük felaketi arzuluyor ve Rabb keyifle cigarasını ıslatıyordu. Hiç şüphesiz galübeladan beri gülümsüyordu. Düşünceli yüzleri, şeffaf tülleri, mızmızımı ve sarkık derileri, diri etleri; sinematografik ama sapsarı bir camdan izlerken, derinlerden bir yerden, -ki öyle bir sarsıntıyı big bang ile açıklayabileceğimi zannetmem.-

uykularından sarsılarak uyananlar ve oyuncaklarını parçalayanlar iyi bilecektir bunları, tufandan sonra artakalan bir gemi işe yaramaz. Poker masasında ortaya atılan sahici dişlerini çoktan bilemiştir.

Aç kurtlar taze kanın kokusuna pay biçmiştir. Pavlus'tan biçilmiş Tanrı, birbirlerinin bedenlerini aşağılasınlar diye, onları yüreklerinin tutkuları için ahlaksızlığa teslim ettiğini de bildirmiştir.

İşte tüm bunların da ötesinde, bir sır ne denli gizli kalabilirse göz önünde, tek çekmeceli bir komodinde, bir müreffeh yüz de pekala sıkı bir şarjör doldurabilir.

Sonra grow odası, ucuz duş jeli ve rahmimde yuvalanan sımsıcak huylu cane corso.

Sığ kalabalığın ortasında sağ kalan bir balığa dönüştü birden gözlerimin önünde.

Zehrimi fısıldadım becerikli cambaza,

Elim titremedi, içim sızlamadı.

Ahını? Atılan yüzükler gibi, öyle bir çırpıda

Soluklanmadan, affetmeden öyleyse dedim bir tanem. Yalanlar dolu bir hurdalığın içindeysen, orada kal çünkü benim çöplüğümde hâlâ, kasıklarımda ateşsin, damarımda kan.

Bir şehri kalbinden vurup gitmek ne denli soylu olmalıysa; terk edilişin bir cinayete değil, feragatime hürmet. Müsaade et, beni öldüren şey merhamet. Tüm sözlerimi sinene merhem et.

Kirli ve yağlamalanmış bir yangından kalma bir bedensem ben, senden evvel ve bu yüzden kapkaraysa gözlerim

Yeniden doğdum, yeniden arındım, yeniden kirlendim dizlerinde.

Artık bana veda et.


13 Ağustos 2022