Edebiyatın önemli kaynaklarından biri olan peygamber kıssaları, şairlerin duygu ve düşüncelerini aktarma aracı olarak da kullanılmaktadır. İbrahim Peygamber’in oğlunu kurban etme teşebbüsü, Yusuf’un çektiği çileler, İsa Peygamber’in çarmıhtaki görüntüsü sanatçıların ilham kaynağı olmuştur. Bu durum peygamberlerin sadece dinler tarihinin değil, edebiyatın da konusu haline geldiğini gösterir.


Şairler tarafından gönderme yapılan peygamber kıssalarının başında Âdem Peygamber’e ait olan gelir. Bunun nedeni insanoğlunun kainatın nasıl oluştuğuna dair merakıdır. Hz. Âdem kıssası, ilahî kaynaklı bütün dinlerin kutsal kitaplarında yer almaktadır. Kutsal kitaplarda yaratılan ilk insan olması, eşi Havva, cennetteki yaşamı ve yeryüzüne gönderilmesi detaylı bir şekilde anlatılır. Hristiyan düşüncesinde Âdem ve Havva’nın yasağı çiğnedikleri için dünyaya gönderilmeleri “ilk günah” ve “aslî suç” kavramlarının doğmasına sebep olmuştur. Bu düşünceye göre insanlık ebedî bir lanete uğramış olarak kabul edilir. Hristiyan düşünceye göre insan ilk günahtan dolayı günahkâr bir şekilde doğar.


Kur’an-ı Kerim’de Âdem kıssasına farklı bir yaklaşım söz konusudur. Mesela, yasak olan nesne belirsizdir, açıkça belirtilmez. Fakat bazı müfessirlere göre bu nesne bir buğday tanesidir. İki kutsal kitap arasındaki en büyük fark Âdem’in affedilip affedilmediği konusudur. Kur’an-ı Kerim’de Âdem Peygamber affedilir.


Divan edebiyatı ile Cumhuriyet dönemi edebiyatının bu kıssaya yaklaşımında benzerlikler olduğu kadar batılılaşmadan doğan farklar olduğunu da belirttikten sonra şiirleri incelemeye başlayabiliriz.


İlk olarak Salih Zeki Aktay’ın “Elma I” başlıklı şiirini inceleyeceğiz. Bu şiirin inceleyeceğimiz diğer şiirlerden en büyük farkı kıssanın en ince ayrıntısına kadar işlenmesidir. Diğer şairler bu kıssayı duygu ve düşüncelerini aktarma aracı olarak kullanırken Zeki Aktay kıssayı adeta özetlemiştir.

Salih Zeki Aktay, şiirinde ilk olarak sanatını hilkatin sırlarını araştırmaya yönelttiğini söyler:


 Hilkatin esrarına çevirdim sanatımı../Meleklerin ilk aşkı besteleyen sesinden,/ Sazıma sesler aldım hilkatin bestesinden.


 Aktay, şiirin devamında dünyanın yaratılışını, cenneti ve Tanrı’nın Âdem ve Havva’ya hitap etmesini işler:


Kaosun boşluğunda hiç ışık yanmadan, / Baştanbaşa uyuyan zulmetler uyanmadan, / Arşın ilahi nuru, renk verdi mâsivâya / Tahtının etrafında sekiz cennet yarattı, / Tûbânın dallarında her meyve belirdi, / Âdem 'e şefkatile izin verdi Zıilcelal, / Dedi her meyveden al, her açılan dalda.


Şair, Âdem ve Havva’nın cennetteki yaşamlarına, cennetteki bir ağaç hariç her nimetten faydalanabileceklerine değinir. Şeytanın Âdem’den intikam almak için fırsat kolladığı ve fırsatı yakalayıp yılanın ağzına saklandığıyla şiire devam eder şair. Şeytan Havva’yı daha kolay etkileyeceğini düşünerek ona yaklaşır:


Sonra birden gözüne yerden yılan ilişti, / Birden sözü değişti, siyah yüzü değişti / Yılanın bir dişine büzülerek sokuldu / Tûbânın gölgesinde yatan Havva’yı buldu/ Uykusunda kadını gıcıkladı bir hisle,/Genç ruhunu ürpertti hülya veren sesiyle


Şeytan, Havva’nın rüyasına girerek cinslerinin yasaklanan meyveyi yedikleri sürece devam edeceklerine inandırır. Havva, rüyasını eşine anlatır:


Uyanıp arzusunu naklederken eşine, / Eşi daldı gözünden yaşların enişine /.Havva anlattı bir bir o sabah rüyasını,/ Dedi: Aldanıp böyle muvakkat saadete / Yemezsek bu elmadan bu yerlerden gitgide, / Silinecek cinsim iz, sönecek hayalimiz. / Ebediyyet sırrını yasaklamış Allah  / Yiyelim bu elmadan eğer beni seversen.


Havva’nın söylediklerinden sonra Âdem de bu fikre sıcak bakar. Havva ve Âdem yasak meyveyi yerler. Artık cennette yaşayamazlar. Ardından Tanrı Cibril’e emir verir:


Cibril'e emir verdi bir lahzada Züilcelâl / Dedi: Arşım üstünde duran nur kılıncımı al ,/ Âdem ile Havva’yı çıkart cennetlerimden ./ Götür arzın üstüne bu misilsiz yerimden / Cibril bir alev gibi süzülerek yaklaştı, / O kederle ağlayan çifti görünce şaştı. / İki incir yaprağı kapatıp önlerine / Seller gibi ağlayıp hıçkırırlarken yine / Dedi : Rabbim affetti. bakın yıldızlar doğdu.


Âdem ile Havva yaptıklarından pişman olurlar ve göz yaşı dökerler. Tanrı merhametini gösterip onları affeder. Ne kadar affedilseler de artık cennette kalamazlar. Allah, onları Cebrail aracılığıyla yeryüzünün iki farklı yerine indirir. Biri Sina Dağı’na, diğeri de Cidde çölüne iner. Allah, Âdem ve Havva’yı yeryüzünde de birleştirir. İkisi de dünya cennetine kavuşur:


Boşlukta kuşlar gibi uçtu sevinçle bir an, / Gözünde cennet gibi renk renk açıldı cihan ..


Salih Zeki Aktay, şiirinde Kitab-ı Mukaddes’in “elma”, “yılan” gibi motiflerini kullansa da “ilk günah”ı aslî suç olarak yorumlamamıştır. Ayrıca Kur’an’ın onların affedildiğine dair olan yorumunu baz almıştır.


İkinci olarak Cahit Sıtkı Tarancı’nın “İnsanoğlu” şiirini inceleyeceğiz. Şair bu şiirinde kıssada geçen günaha atıfta bulunmuştur:


 Âdem 'le Havva 'dan geldiğim doğru, / Vuruldum bir kere elma dalına.


Şair elma kelimesini dünya zevklerinin sembolü olarak kullanmıştır. Âdem’le Havva’nın elmaya yani günaha yönelişinin insanoğlu için hala çekici olduğunu düşünmektedir. Şair elmanın çekiciliğinin Âdem ve Havva ile başladığını düşünür. Şairin tek istediği hiçbir yasak ve sınırlama olmadan gönlünce yaşamaktır:


Yaşadığım iyi kötü günleri / Değişmem hiçbir cennet masalına


Şair, cenneti kaybedecek olsa bile yaşadıklarından pişman olmayacağını söyler. Tarancı, Âdem ve Havva’nın cennetten kovulacaklarını bile bile yasaklı meyveyi yemeleriyle bağ kurar. Şair bu mısralarında dünyaya olan bağlılığını ve yaşama sevincini çıkarmak istemiştir. “elma dalı” şairin arzusunun ve yaşama sevincinin sembolü olmuştur.


Necatigil ise kıssaya “Zor Geçit” şiirinde değinir:


Devran döner Âdem-Havva üstüne / Dünya evlilikle bâki


Şair dünyanın kadın ve erkeğin üzerine kurulduğunu kıssa vesilesiyle anlatır. Âdem ve Havva bu şiirde felsefî anlamda yer almaz. Şiir hayat kurmanın ve aile kurmanın zorluğu üzerinedir.


Faruk Nafiz Çamlıbel ise “Eller” şiirinde bu kıssadan faydalanır. Şair, bu şiirinde insanlık tarihinden örneklerle ellerin temsil ettiği günah ve iyilikleri işler. Peygamber kıssalarından da örnek veren şair, Âdem kıssasında yasak meyveye Havva’nın elinin dokunduğunu ve bu elin bir bakıma şeytanın eli gibi kullanıldığını düşünmektedir:


O günahın bizi kahretse mucizâtı gerek / Cennetin meyve-i memnûna el sürdürerek / Etti dünyayı haram Âdem'e Havva'nın eli.


Şiirde gerek Zeliha gerekse Havva üzerinden kadına atfedilen şeytanî vasıflar baskın temayı oluşturur. Bu temada hâkim düşünce Havva’nın veya Zeliha’nın suçu sadece onların değil bütün kadınlarındır. Bunun nedeni şairin yaşadığı bir aşkın bütün kadınlara yansıması olabilir. Keza şair “Dişi şeytan elidir” diyerek bu düşünceyi onaylar:


Maddeler birse de mânâ değişir ellerde; / Var kıyas et ki o eller ve bu eller nerde? / Dişi, Şeytan elidir, erkeği, Rahmân eli.


Faruk Nafiz, bu şiirinin yanı sıra "Zindan Duvarları" adlı şiirinin bir dörtlüğünde sevdiği kadına özlem duymasını Âdem ve Havva’nın yeryüzüne indiklerinde bir süre buluşamamalarına telmihte bulunarak anlatır:


Yalnız bırakmaz beni zindanda hayalin, / Gökten sanırım nur iniyor kabrime her dem / Cennetten uzak düşmek elemdir, en elîmi / Havva'dan uzak kaldı, nasıl bin sene Âdem.


Bekir Sıtkı Erdoğan ise “Yollar” adlı şiirinde Âdem ve Havva’yı aşkı ilk yaşayanlar olarak ele alır:


Bir yol bilirim, Âdem’le Havva’ya gider, / Bir yol bilirim, aşka ve sevdaya gider.


Şair bu şiiriyle kıssanın sadece günaha indirgenmeyeceğini de gösterir.


Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde Hz. Âdem ve ilk günah konusu gerek Kitab-ı Mukaddes gerekse Kur’an-ı Kerim temel alınarak işlenmiştir. Şairler kıssayı değişik bakış açılarıyla ele almış, duygu ve düşüncelerini aktarmak için kullanmışlardır.  


Kaynakça

Tural, Şecaattin. “Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Hz. Âdem ve İlk Günah”. İlmî Araştırmalar 14, İstanbul 2002: 183-195.