Bu gün uykusuz gözlerimi kapatmamak için direniyorum. Sade düşüncelerle birkaç sayfa eskitiyorum belki de. Odamın soluk beyaz ışığı aydınlatamazken duvarlarını, ben karanlıklarla ördüğüm duvarlarımı aydınlatmaya çalışıyorum mum ışığıyla. Gölgelerden kurduğum labirentlere belki bir pencere bırakmışımdır diye umut ediyorum. Bu duvarların rutubeti ve küfü kokuyor, zehirliyor düşüncelerimi. Hep tedirgin ve tereddüt içinde yakıyorum fikir mumlarımı. Ufacık bir rüzgarda sönüyor, o da yanmaya tereddütte anladığım kadarıyla.Gölge labirentinin soğuğu ve nemi üşütür insanı, sustukça susasım geliyor bu yüzden iliklerime kadar.

Noktalar ve virgüllerden bir alfabe kurup yeni bir dil yaratmak istiyorum. Noktalar ve virgüllerle kıtaları keşfe çıkmak... İnsanların sustuğu kıtaları anlamak için Amerigo Vespucci olmam lazım geliyor. İnsanların susuşlarını anlayayım ki susuşlarımı anlamlandırayım. Nerede susar insan?


Ünlemleri avaz avaz bağırtmak geliyor içimden. Çığlıkları yetmeyen ünlemlerle yarışıyorum.

Üç noktaların sonsuz sonlanışlarının teorilerini kuruyorum.

Susuşlar ne çok şey anlatırmış meğer, şaşıyorum.

Meğer cümleler noktalardan sonra başlarmış.

İnsanı insan yapan sustuklarıymış.