Ziya Osman Saba, Yedi Meşale hareketinin en genç şairi diye geçiyor kayıtlarda. Can Yayınları Modern serisinde basılan bütün şiirlerinin toplandığı "Cümlemiz" kitabındaki şiirler; hayatı birçok yönünden gözlemleyerek aktaran, dikkatli ve duyarlı; oldukça hassas dengeleri gözetmiş bir kalemden çıkmış. Kendi buhranlarında bizi dolaştırmadan, boğmadan; insanın parçası olduğu bu evrendeki küçüklüğü, acziyeti ve bununla beraber teslimiyeti dizelerine taşır. 

“Bu garip dünyada ben yadırgadım yerimi”


Dikkatimi çeken en önemli tema: ölüm. Bu durum, annesini erken yaşta kaybetmesine dayandırılıyor. Hayata dair her şeyin yanında ölümün izlerine, bir anlamda annesinin ayak izlerine rastlanır. Onu hayattan ayrı bir yere koymaz, her şeyin sonuymuş gibi de anlatmaz. Ölümü bize hayat kadar doğal bir akışta kavratır. Tasvir ettiği her şey; gökyüzü, ağaçlar, insanlar, insanlık halleri hep bir akışın ve varışın yolcuları gibidir. Sıradan ve gündelik konuları dikkate değer yönleriyle ele alıp yaşamın bilinmezliğini, karmaşıklığını; yormadan usul usul anlatır, duyurur, hissettirir.

Kitabın genel olarak bende yarattığı his, hayatın karmaşıklığı karşısında bir ağacın altında biraz soluklanma, şairin dizinin dibinde ona kulak verme hissi gibi bir şey. 


"Bu sabah bilmiyorum bu kırlar nere?

Camlardan çimenlere dökülen sükun

Geçen ömrümü bana söyleyenlere

Sessizce yaşamayı öğreten koyun"


Teslimiyeti bize, kadim gelenekler, inanışlar ya da kadim anlatılar da anlatabilir; şiirde geçen 'sessizce yaşamayı öğreten bir koyun’ da.  Elbette insanın insana teslimiyetinden bahsetmiyorum. İnsanın sonsuzluğa olan teslimiyetidir bu. Bunu kavramış olan şair bize daha neler neler anlatır: Baharı beklerken anlatır; çocukluğunu yâd ederken anlatır; bir ölünün arkasından, bir odada bir saatin sesinden anlatır; imkansız tesadüfleri, hayatı farklı cephelerinden tutup sürdürenleri aynı dizelerde elleriyle, yaşamın izlerini elleri üzerinden anlatır. Ölümü, hayatı, yaşamı, yaşamdan manzaraları, farklı yüzlerin pırıltısız hikayelerini anlatır.


"Eller, hepsi de beşer tane parmaktan,

Eller, türlü türlü… Yaşamaktan.


“Eller, eteklerde, baygın düşmüş bir ara.

Eller, sarılmış demir parmaklıklara.”


“Bir elim kalem tutmuş yazı yazar.

İki elinde kazma, toprağı kazar.”


“El var titrer durur, el var yumuk yumuk

El var pençe olmuş, el var yumruk”


“Atmış elindekini, tutmayacak bir daha

Eller görüyorum, eller, açılmış Allah’a…”


Hayatın ritmi, sevinç, mutluluk, hüzün, korku, keder, dilekler, temenniler… Dikkat kesilen için daha da fazlası.

‘Sabahın karanlığında yakılan elektrikler’ size ne anlatır? Belki çoğu insana hiçbir şey. Dünyaya derinlerden bakanlar için ise sayfalarca hikaye belki. Şiirler, hayattan anlık kesitler sunmalarıyla değerli. Hayatın anlatmaya değer her anını bir dizeye sığdırmasıyla…


İstanbul için şiir yazan şairler kervanında Ziya Osman Saba da vardır fakat onunki şehre övgü ya da şairin tahayyülündeki İstanbul değil, İstanbul'un gariplerini anlattığı Garip İstanbul'un Türküsü gene kendi ifadesiyle ‘gariplerin türküsü’. Şehrin albenisi ve ışıklarının ardındaki kuytular ve izbelerde yaşayanlara dikkatimizi çekiyor. Belki de yaşamın kalbinin asıl buralarda attığını bildiğinden… Barış Bıçakçı'nın bir şiirinde de şöyle bir ifade geçer  

“Yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar.” 


"Garip İstanbulumun türküsü.

Türkülerin en hüzünlüsün

Yeni doğmuşlar, emekleyenler

Akşam ekmek bekleyenler

Kulübesinde, izbesinde


Gün görmemiş insanlar

Konuşanlar, bir hüzünle sesinde,

Susanlar, susanlar…"


Behçet Necatigil de Ziya Osman Saba’nın şiiri için şunları söyler:

“Şiirlerinde kir yoktur, leke yoktur, katıksız, arı duru, dünya kirinden uzak, temiz şiirlerdir bunlar; hatıraları, vefası, sevgileri gibi temiz."


Yazımı kabulleniş ve teslimiyetini en özlü şekliyle anlattığı ‘Kabul’ şiiriyle bitirmek istiyorum.


"Yaşamak için dünyaya gelmişim, kabul.

Kabul, ellerimin beyazı, gözlerimin rengi,

Kadın, erkek, evli, bekar, dul,

Toprak üstünde yürümek: kabul.

Toprak altında çürümek: Kabul.

Yaşamak her çeşidinden… Kem yüz, acı değil

Aç, sefil.

İnsanlara köle,

Allaha kul.

Ey, kıtalar, denizler, gök kubbe dolusu:

Kabul, kabul, kabul!.."