Hoş geldin ruhum ve kopamayan bağlarımız tarot fallarında. Hiç gitmeyene hoş geldin demezler artık bizim oralarda. 

Görmezden gelirler kapı eşiğinde, yaka paça. Yaka paça atıldığın her yerde kırmızı halıların var, öyle içten ve de dıştan.

Düşündükçe içe varım, anımsadıkça dışa kusum.


Ufak bir meselesin ve çürük de zaman zaman. Zaman zaman yeşillenir hastanenin perdelerinde hatırın. Sen orada öldün, sesini duyduk, kokunu çektik içimize. Ama sen orada oldun, göz göze geldik, tırnaklarımızı geçirdik bileklerimize.

Şimdi bu varlık ve yokluk kargaşasında sokak sokak kaçıp sokak sokak aramak gibi. Şehrin ışıklarında gölgeni fotoğraflamak, acı acı saklamak gibi.

Dışından dikenli iken inatla içine bakmak gibi.

Aptallık gibi, ahmaklık gibi, külfet gibi.


Hoş geldin ruhum ve suç mahalli çay bahçesinde. Kafamda bir madak şiiri, ellerimin teri ve kaçan ayaklarım kaldırım köşelerinde.

Hoş geldin yeni hayat, şüphelerin de hoş geldi.

Hoş geldin kaleme küskünlük, kırılan pencere pervazlarında.


Ve “yaz, yaz!” diye bağırıyorum kalbine.

Dök zehrini kaleme, kağıda. 

Bir şekilde ulaşmalılar sana. 

Kabul etmek istemediğim kapılar kapanıyor rüzgarla. Ağzımdan bir harf çıkmış, o esnada çarpar gibi suratıma.

Söyleyecek ne çok şey var,

susulacak ne çok şey.

Silinecek ne çok şey var,

kalabalık ne çok şey.