Ayaklarımın altındaki tabure kendime olan güvenimi kırmak için yerleştirilmişçesine bacaklarımı titretiyor.

İlmik sarılmış, boynumu ha kırdı ha kıracak. Bir mucize beklemişim, ışık vurup sanki ipi yakacak...

Anlaşılmaya dair bir inancım kalmadığında anladım. İnanç, bunca düzeneğin anlamlanması için ayak altında tabure misali güçsüzlüğümüzü yüzümüze vuran bir parça.

Bahsini açtığım bu sistemde sorguladığım şu: Bu sistemin bir parçası mıyız, yoksa sistem bizim için mi kuruldu?

Bence sistemin en önemli parçası idam mahkumudur. Bu kadar değişken, yok edilen bir parça uğruna bir düzenek kurulmuş olmamalı.

Asıl değinmek istediğim konuya gelecek olursak...

Tükenmek üzereyim. Belirsizliklerle kafamın içindeki milyonlarca soruya cevap bulmak istiyorum. İçimde hissettiğim nefesle nefsimin çelişkisine dur demek istiyorum. Duygularımla düşüncelerimin arasından çekilmek istiyorum. Bir süredir boşunalığa teslim edilmiş emeklerimi, acılarımı anlamlandırmak istiyorum. Kendimi tanımadan neye, neden, nasıl hizmet ettiğimi anlamak istiyorum.

Şimdi birileri gelmiş, bunlar arasından birini seç diyorlar. Son isteğimin ne olduğunu soruyorlar.

Bu tabureyi alın, direnmekten yorulduğum bu hayata titreyerek veda etmek istemiyorum.

Beni yattığım yerde boğarak öldürsünler.