"Annem bana eski dünyadan bahsetti. Selden önceki. Başka türlü bir dünyaymış. Kirli. Annem saçımı örer ve korkunç hikayeler anlatırdı. Babam ve yer altı dünyasındaki iblisler hakkında. 'Her şey affedilir ama asla unutulmaz.' derdi annem. Gözlerindeki karanlık her zamankinden daha derindi. Kelimeleri dalgalar gibi aktı. Artık her şeyin daha iyi olduğunu söyledi. Geçmişte ve günümüzde her şey kendi yerini bulmuştu. Böyle konuştuğunda ona bir hal olurdu. Övgülerimi sertçe çekerdi. Sanki içinde kopan bir fırtına için beni cezalandırır gibi. Derinlerde kopan bir fırtına, doyurulamayan bir açlık gibi. Dünden gözlerinin önünde yaşanıyor gibi bahsederdi. Bugünse, annem için gerçekliği örten bir perdeydi sadece. Eski dünya bir hayalet gibi ona musallat oldu. Rüyalarında ona yeni dünyayı nasıl taş ve taş yaratması gerektiğini anlatan bir hayalet. Sonra anladım ki hiçbir şey değişmiyor. Her şey eskisi gibi kalıyor. Sonra anladım ki hiçbir şey değişmiyor. Her şey eskisi gibi kalıyor. Tekerlek bir çember içinde döndükçe dönüyor. Bir yazgı diğerine bağlı. Hareketlerimiz kan gibi kırmızı bir iple birbirine bağlı. Düğümler kesinlikle çözülemiyor. Ama kesilebilir. O bizimkini kesti. En keskin bıçakla. Yine de kesilemeyen bir şey kaldı geriye. Görünmez bir bağ."

Martha'nın Ariadne tiyatro gösteri sahnesi.