Gündelik bir konuşma sırasında muhabbetin size döndüğünü hissettiniz mi hiç?

Döner.

Standartlar hayatına kapı açılır o konuşmayla ve sen masabaşı işle başlarsın orada yürümeye. Yaklaşık 1 saat sürer bu yolculuk.

Masabaşında çalışırsın, maaşının hangi kısmıyla ne yapacağını öğrenirsin, yemek kartıyla alabileceğin şeyleri hesaplarsın, maaşına ne zaman zam geleceğini düşünürken işin rahat, boş ver, kafan rahat olsunlarla karşılaşırsın. İstemediğin bir sergide, istemediğin tablolara yıllarca bakmak gibi hissedersin bunları konuşurken ama herkes çok mutludur. Kahkahalar patlar, "ay" derler, "masabaşı iş."

Değil, istediğim bu değil; bir masanın başına geçince benim aklıma gelen kağıdı kalemi almak, telefonun notlarına girmek veya bilgisayarda tertemiz bir sayfa açıp "Ne anlatabilirim?" diye düşünmek gibi şeyler.

Ama bunlar ters, bunlar standartların dışında sadece filmlerde olabilen şeyler, bunlarla yemek kartı alamazsın ve bunlar sana asgari ücret vermezler. Bu işlerin mesai saati de yoktur hatta, kazandırmaz sana bir şey işte bunun bencesi farklı.

Hayatı zor olan biri olmadım ama bazı konularda inanılmaz zorlandım, en basitinden "Ben kim olmalıyım?" sorusuna cevabı asla bulamadım. Hayatım hayatları zor olan insanlar kervanı, anlatacak bir sürü hikayem ve çıkaracak bir sürü dersim var. Ben bunları istiyorum. Yaşadığımı göstermek, kuytu köşede yaşayanları göstermek bana yetecek diyorum.

Sizin kalıplaşmış standartlarınız olmadan da öyle böyle yaşayabilirim ama bunlarsız yaşayabilir miyim bilmiyorum, bunu da gelip kimseye söyleyemiyorum.

Hayat benim hayatım ve başkalarının hayatının çakıştığı noktadan hepimizi selamlarken bu başkaları kim; bunu bilmek, öğrenmek, bildirmek üzere bir hayatım olmasını dilerim.

Standartlar camiası gözümü çok korkuturken kendine nasıl bu kadar muhtaç edebiliyor anlayabilirsem anlatmaya buradan başlayacağım söz.