"Hepimiz birilerinin hikayesinde kötü karakterleriz."


Dramatik çatışma, iki farklı gücün karşı karşıya gelmesi ve çatışma halinde olmasına denir. Bu eylem, sinema için oldukça önemlidir. Çünkü bir filmi, film yapan şeylerden biri dramatik çatışmasıdır. Peki, bu dramatik çatışma kimler arasında olur? Biz izleyiciler olarak bunun cevabını “İyiler” ve “Kötüler” olarak veriyoruz. Filmlerin büyük bir çoğunluğunda, ana karakterin motivasyonu; kötü adamları durdurmak ya da yenmektir.

Peki hangi tarafın iyi, hangi tarafın kötü olduğunu kim belirliyor?

Bu noktada, “Kötülük nedir?” sorusunu cevaplandırmamız gerekiyor. Bunun cevabı çok basitçe şöyle: “Kötülük, çevreyi ihmal etmektir.


Halil Cibran’ın “Ermiş” kitabında bununla alakalı şöyle bir beyit yer alır:

"Dans ederseniz kimsenin prangalarına takılmadan çekinmeniz gereken bir yasa olabilir mi?

Giysinizi yırtıp atar ama kimsenin yolu üzerine bırakmazsanız kim yargılayabilir ki sizi?”


Bu iki cümleye baktığımızda görüyoruz ki kötülük denen şey, bir başkasının hayatına (negatif anlamda) müdahale etmekle meydana geliyor.

Peki, filmlerdeki kötü karakterler neden kötülük yapıyorlar? Kötülük yaptıklarının bilincindeler mi yoksa yaptıkları şey onlara kötü gibi gelmiyor mu? İkisine de örnek verebiliriz. İlk olarak Otomatik Portakal'dan Alex karakterini ele alalım. Alex gibi karakterlerin suç işlerken bundan vicdan azabı duymadıklarını, aksine keyif aldıklarını görebiliyoruz. Sadece film karakterleri ile de sınırlı değil, dünyamızda bazı insanlar da suç işlemekten zevk alıyor. Peki bir insan, başka bir insana zarar vermekten nasıl ve neden zevk alır?

Bunun sebebinin insanın özgürlük arayışı olduğunu düşünüyorum. İnsan, özgür bir varlık değildir. Hayatın her noktasında bir kısıtlama mevcuttur. Gerek devlet, gerek din, gerekse toplumsal ahlak sınırları, insanoğlunu kısıtlar. Özgür olmamaktan kastım şu: bir adam öldüremezsin, banka soyamazsın, birini taciz edemezsin…

Bu noktada “Özgürlük, kötü bir şey midir?” sorusu ile baş başa kalıyoruz.

Evet, bu bakış açısıyla özgürlük kötü bir şey. Özgürlüğün bile kendi içinde bir sınırı olmalı… Ama özgürlüğün insana iyi hissettirmediğini kim söyleyebilir. Bence filmlerdeki kötü karakterlerin, kötülük yapmaktan zevk alma sebepleri bu. Özgür hissetmenin hazzını yaşıyorlar. Her insanın içinde bu özgürlüğü isteyen bir parça yer alıyor. Sigmund Freud‘a göre insanın içindeki bu hissiyat, bebeklikte ‘ısırma’ gibi davranışlarla başlıyor. İlerleyen aylarda da başka bebeklerin saçını çekme şeklinde devam ediyor. En sonunda da insanlar arasındaki büyük anlaşmazlıkları ve kötülükleri doğuruyor.


Peki Alex'in aksine, yaptığı şeylerin yanlış olduğunu bilen, bundan dolayı vicdan azabı çeken kötü karakterlerde de durum böyle midir?

Öncelikle kötü bir karakter, vicdan azabı çekeceği şeyi neden yapar? Kötü karakterimiz, şayet yaptığı eylemin “kötü” olduğunun bilincindeyse ve bunu yaptığı için vicdan azabı duyuyorsa (bence) iyi niyetli biridir. Çünkü iyiyi ve kötüyü ayırt edebiliyordur. Bu kötülüğü yapma sebebi ise muhtemelen daha kutsal (iyi) bir amaç içindir.

Suç ve Ceza felsefesi… Bir insanın kutsal bir amacının olması, yaptığı kötülüğü mübah kılar mı?

Bu soruyu birçok film üzerinden inceleyebiliriz ama ben bir anime üzerinden gitmek istiyorum.


Death Note

Death Note animesinde, başarılı bir lise öğrencisi olan Light Yagami, gökten düşen bir defter bulur. Bu defter, Ölüm Defteri’dir. Bu defterin içine kimin adını yazarsa, o kişi belli bir süre sonra ölür. Light bu defteri kullanarak, suç işleyip hak ettiği cezayı çekmeyen suçluları öldürmeye başlar. Bunu yaparken kimse onun kimliğini bilmez ama herkes onun varlığının farkındadır. Bir süre sonra suç oranları ciddi anlamda düşer.

Bu karakterin karşısında ise L takma isimli aynı zeka seviyesinde bir polis vardır. Bu polis ise Light’ın yaptığı bu işi yanlış bulur ve onu yakalayıp adalete teslim etmeye çalışır.


Soruyorum şimdi. Bu hikayede kötü adam kim?

Felsefede “Faydacı Ahlak” denilen bir kuram var. Bir diğer adı "Utilitarizm" olan Faydacı Ahlak: en fazla kişinin iyiliğini sağlayan eylemin en iyi ve en doğru eylem olduğunu ve eğer çoğunluk yarar görecekse az sayıda insanın zarar görmesinin göze alınabileceğini savunan felsefe akımıdır. Yani bu akıma göre çoğunluk yarar görecekse, daha az sayıda olan insanların zarar görmesinin bir mahsuru yoktur. Buna dayanarak Faydacı Ahlak’a göre Light Yagami'nin haklı olduğunu söyleyebiliriz. Onu durdurmaya çalışan “L” karakterinin bakış açısından bakarsak filozof Bernard Williams’ın görüşlerine bakabiliriz. Şöyle diyor Bernard Williams: “Bir eylemi sonucuna göre değerlendirmek yanlıştır. Bir eylemin sonucu ne kadar iyi gözükürse gözüksün eylemin kendisi kötülük içermekte ise, o eylem yapılmamalıdır.” (Bu görüşün detayları Portal adlı YouTube kanalında çok güzel anlatılmış. İzleyebilirsiniz.)


İki tarafında haklı olması, ancak bu haklılıkları içinde kendilerince kusurlar barındırması aslında karakterlerin ne kadar gerçekçi olduğunu da bize gösteriyor.

Kaliteli yazılmış hikayelerde her karakterin kendince haklı sebepleri vardır. Vince Gilligan’ın bu konu hakkında çok sevdiğim bir sözü var: “Seyirciler, karakterlerin yaptıklarını onaylamak zorunda değiller, ama neden yaptığını anlamak zorundalar.”