"Getir dengini buraya, ateşin yanına.

Güzel bir uyku çekeriz. 

Üstümüzde gök kubbe, bir de yapraklar. 

Bırak sönsün, ateşi kurcalama."


Ateşe verdim kubbeyi,

Sıkıldım imam barbutundan.

"En-el hakk!" dedi çalgılı inek.

Ben geçtim oğlum Musa'nın yardığı yar'dan.

Ağzım ıslak fakat bir o kadar da çoraktı yüzüm.

Bir su üstünde mayalandı gözüm. 

Benim güzel sözlüm, sen göklerin mahsulüsün.

Bense sadece kara fanusun çatladığı yerden sana yeşeriyorum.


Eos'a verdim gençliği,

Yoruldum hep aynı duayla sessizliği susturmaktan.

"Hepsi bir" dedi madrabaz geyik.

Doymak cefadır oğlum İsa'nın haris sofrasından.

Azgın, muallak ayni zamanda basit bir varoluştum

Pek keskin bıçağım, derini damarlarından özenle ayırmaktı amacım.

Çünkü senin bir nefesin kopartır

hodbin semtimi.

Lümpen bir şehri üstüme yıkan bir yudum şaraptan çıkan nâra

Şarabın, içimizdeki kuyuya damıttığı resifleşmiş gerçek olduğundan bahsetti,

İnanmayacaksın belki ama benim şahsen ölüyor olduğum gerçeği kadar gerçekti.

Rahatsız olabilirsin,

Ancak hayat bu ya güzelim.

Ben bin yıllık hıçkıran bir annenin gırtlağının biçare dilek taşı olmuş hayallerime her gün sopa göstermekten yoruldum.

Bugün on ağustos iki bin otuz beş,

Bugün kırkıma bastım.

Her şey geçmiş ve görev tamamlanmış.

Huzurluyum.

Bildiğim tek şey bu,

Bir de kışa kalmaz kırkımı göreceğim.


Hadi gel son olarak doğrularımızı pornografik dilimizle haklı çıkartalım.

Nasıl olsa İsmet'in de dediği gibi kim bilmiş doğrusunu?

Tıpkı küfürle düğümlenmiş plasentanın, cennet kokan bi' meleği boğazladığı gibi ana rahminde.

Suçlu yok, doğru çok.

Bir seri katile göre utanç tablosu, primitif suçlarımıza maskülen cinayetler yatıştırmak ancak,

Ben artık bu asrın adamı değilim.

Mutlu olmayı düşlemediğim bir hayatı seçtim, gitar ve tozla çevriliyim.

Üzgünüm, tutarlı konuşamıyorum.

Yaşlanıyorum ve avuçlarımda hala o sıcak ve vıcık kusmuk.


Yani şimdi ben şu ekmeği çalmasam polis ne yesin?

Şimdi ben bu kanuna uyarsam hakim neden cübbe giysin?

Ben şimdi bu köpeği sevdim de insanlık ölmedi mi?

Peki ben seni sevdim de sen...


Düşündükçe anlıyorum ki, dokunmak delilik ise aşk boşluğa seremoni.

En büyük acı hiç duyulmadan yaşanan demişti şairin biri.

Bağırmak bir boşluğa, 

yani avazdan gelen o feryat,

Eskisi gibi olmayacağını bildiğin bir yaranın desibeli.


Tanrıya olan borcum bitmedi,

Ancak ben bittim, elimi açıyorum.

Bundan sonrası ya hak'tır ya merhamet.

Anladım artık hiç gelmeyeceksin, affet.

Seni seviyorum ama hoşça kal.