Az önce, birbirimizin yanında olamadığımız zamanlarda hislerimizi yazmaya söz verdiğimiz defteri buldum. Bir sayfa "Beni görmüyorsun. Ben seni, senin bile göremediğin tarafını görmek için çabalarken" diye başlıyor. Oysa biz bu deftere şiirlerimizi yazarak başladık. Bu yüzyılda aşkı eski kafayla seven iki kişi olarak başladığımız yolda nasıl bu hale geldik? Kimsenin konuşmaya gerek duymadığı şeyleri konuşur, kağıda döker; sense o güzel kaleminle çizime dökerdin. Birbirimizden uzağa giderken bir lastikle bağlı olduğumuzu düşünür, ne kadar uzaklaşırsak o kadar hızlı ve çabuk birbirimize kavuşacağımızı düşünerek avunurduk. Evimden giderken bir yerlere bir şiirini saklar, bulduğumda yanımda yokken de seni yanımda hissetmemi sağlardın. "Sahip olduğum şey o kadar gerçek ve güzel ki mükemmelliği canımı yakıyor." Bu sözleri söylediğim günü hatırlıyorum. Biz sadece kahkahaları değil gözyaşları da birbirine karışanlardandık. Ama hayat işte, bir garip değil mi? Bakınca geriye her şey ne kadar yabancı, aynı zamanda nasıl da tanıdık. Bazen yüzün hiç tanımadığım biri gibi. Bazen ansızın gözlerimin önünde, ezberimde. Milyonlarca şey hissettim sana. Artık ne hissettiğimi de bilmiyorum. Hayat işte, bir garip öyle.