''Bir insanı tanımadan önce, onunla uzun bir yola çık'' der Hz.Ömer; bu söz bağlamında insan tanımanın ve insan olmanın yolda olmak olduğunu anlayabiliriz. Bu minvalden hareketle bir şahsın ''ben oldum'' demesi aslında kişinin hamlığının yani daha olgunlaşmadığının göstergesidir. Çünkü olgunlaşasan, kemal noktaya varan bir birey söz söylemenin yüklülüğü altına girmeden cismani hareketiyle kısacası eylemsel seçimleriyle bunu göstermektedir. Ancak yine bunu anlayacak bir ortamda veya coğrafayda bulunmadığından anlaşışmaması da gayet doğaldır.
Günümüz dünyasının en büyük sorunlarından olan anlaşılmak. Her bireyin hem kendi hem de kümalatif açıdan nakıs kalan bir yönüdür. Bu yön asla diyememekle birlikte tamamlanması imkansız bir yakınlıktadır. Çünkü bir bireyi ve bireylerin oluşturduğu toplumun kırmızı bayrakları farklılık göstereceği gibi aynı düzlemde aynlıklarda olabilir. Aynılıkları anladıktan sonra bir bireyi ve toplumu damgalamak ve ''böyledir'' demek; doğruluğu olduğu gibi yanlışlığı da çoktur. Bu yüzden her doğru kendini yanlışın rahminden çıkarak oluşturur. Kısacası doğruyu yanlışın anneliği emzirir. İşte bu açıdan her durumda sakin, dingin ve büyük resmi görerek yavaş ancak keskin hareketlerde bulunarak en azından birey olarak kendimizin yoluna kendiliğimizle birlikte yola çıkacak, heybemizi dolduracak hatta su taşıyacak kırbalar bulmak kendi sorumluluğumuzda olduğu gibi, kendiliğimizin yolunda bize yoldaşlık edecek bireyin ve toplumunda sorumluluğundadır. Bu bağlamda doğruya ne kadar önem atfediyorsak; onun karşıt tezi olan yanlışlara da önemli bir bakış atmamız gerekmez mi?
Son olarak şunu söylemeliyim ki; her doğruyu olduğu gibi kabul etmek yani dominant bir gen muamelesi yaparak kabul etmek, doğruya karşı yapılmış en büyük yanlıştır. Çünkü doğru saltlığını yani gerçekliğini değişmezliğiyle örtüştürdüğünde kazanır. Bu yüzden gerçeği yani hakikati aramak yolundan vaz geçmek insan olmak erdemine yakışır mı? Ya da insan olmak erdem midir? Veya insan olmanın çatı bir erdemi var mıdır? Bu sorular üzerinden bakarsak; aslında sorularımız dahi tarih açısından hala aynı değişen pek bir şey yok. Demek ki ''değişmeyen şey değişimin kendisidir'' sözü üzerinden değişmeyen hirbir şey olmadığı gibi değişmenin de değişmeyeceği gerçeğidir. Kısacası değişimin kendi özü değişmemekle birlikte bir değişimin olmayacağı da anlaşılabilir. Sözü sizlere bırakıyorum...!