Aşk.

Nasıl olur, nerede olur bilinmez. O anın içerisinde bir yerlerde. Ama zamanında, hep öyleydi. Bir portakal fidanı dikmek gibidir bu delilik. Yıllarca meyve vermesini ümit edersin fakat incecik gövdesi bunu taşıyamaz, bir portakal dahi olsa. Mevsimler geçer, yazın sıcağında o yaş bedeni çatırdar, kökleri bir damla suya muhtaç kalır. Biri gelsin! Biri artık bir damla su versin! Bak ben büyüyeceğim avuçlarının içinde ve sana portakal vereceğim! Dinle, dinle!


Tabii unutmamak lazım, bu delilik dilsiz olmaktan da geçer biraz. Sonbaharın rüzgarlarıyla yapraklarından hezeyanlar fışkırırken baharın sana gelişi seni kuşların maestrosu yapacak, şakıyışları senin sakinliğini ve dinginliğini yansıtacak.


Artık gövden sapasağlam. Artık hazırım diyeceksin. Bedeninde eski aşıkların baş harfleri, baharın tam başında bir yerlerdesin. Bir fotosentez anında gözlerin tomurcuklanan dallarına kayacak. Neler kaçırdığını o an anlayacaksın. Sen kendi çiçeklerini sevmeye başladığın an biraz daha bekle diyeceksin kendine. Şu portakallar olsun. Ama hiç düşünmedin yine. Portakal çiçeği çayı seven birinin avuçlarına salacaksın kendini. Seni en saf haliyle ve en saf halinle bu deliliğe sürükleyecek birinin kollarına...


Yıllarca aşk adına çok eserler yazıldı. Herkes okudu ama yaşayanlar çok azdı. Yaşamanız dileğiyle.