Gökyüzünü izledim biraz. Hemen bir çay koydum ocağa. Fincanımı ısıttım. Yüreğim yine soğutulmuş çikolata gibi tatlı ama sertti. Uzun uzun pencereme dökülen damlaları izledim. Evimizin tam karşısındaki dağın tepesine musallat olmuş sisi yumuşak bulutlar olarak düşündüm. Üzerine kurdum yuvamı. Yalnız kaldım. Yalnızlığıma mumlar yaktım yıldızların altında. Caddelerin ıslaklığına vuran ışıkları seyrettim. Gözüme vurdu birkaç tanesi... Yönümü çevirdim hemen. Kaybolan insanlar vardı kaldırımlarda her yerde onları arıyordum. Bulamamak umuduyla. Birkaç kez sendeledim. Bir kez bile düşmedim. Bu arada çayımın suyu kaynamıştı. Demliğe bergamotlu çayımı koydum. Sıcak suyun üzerinde 10 dakika beklettim. Birbirlerine alışsınlarda çay neşesini bulsun istedim. Bekledikçe evi bergamot kokusu sardı. O durdukça ben demlendim. Karanlıklarda oturdum, birkaç saatliğine görünmez olmak istedim. Ruhumun dinlenmesi gereken konular vardı. Hayatımda olaylar çok karışmıştı. Tekdüze bir karmaşıklık. Hangi sessizlik bir doğa olayı gibi beni ele geçirmişti. Nerden çıkmıştı bu yalnızlık aşkı bilmiyorum. Tek bildiğim bir şey vardı. Hayatımda ilk defa deneyimledigim bir dönemden geçiyordum. Bu durumdan tüm çevrem çok rahatsızdı. Ben dahil. Bakışım değişti, düşüncelerim alabora oldu. 30 yaş öncesi bir şeydi bu ama psikolojideki anlamını bilmiyorum.

Sadece durmak istiyorum. Çünkü biliyorum, bu adımlar beni bu sahneden başka bir yere götürmeyecek. Oyun yazılmış bir defa. Cümleleri değiştirmek yazana haksızlık. Seçmelere girmeden seçildim. Bakma öyle ben hiç seçilmek istemedim. Bulunduğum yerin rengini aldım. Tenim oranın kokusuna uyum sağladı. Ne derlerse adım o kaldı.