Güneşin papatya sarılığında açtığı bugüne ne anlam yükleyeceğimi bilmiyorum. Her sabah yeni bir güne başlıyorum ve yaşamım her gün daha garip bir hal almaya başlıyor. Bunları kim okur, neden okur? Bilmiyorum ama yazmak istiyorum. Her insanın yaşamın üzerine geldiği, buhranlara sürüklediği ve kendisini dünyanın en sefil insanı olarak düşündüğü anlar vardır ya hani... İşte şu an bu iç buhranları ile dolu yerdeyim. Aslında kendimi iyi tanıyorum ve beni çok az şeyin etkileyeceğini de iyi biliyorum. Eğer bir üzüntü yaşarsam hemen bu üzüntünün sebebini bulur ve ortadan kaldırırım. Bilirsiniz ki size acı veren şeylerden kurtulmanın en iyi yolu o şeyi nefretle yok etmektir. Nefret bir şeyi yok etmenin en iyi yoludur. –Sanırım buna daha sonra değineceğim.– Tabii bir şeyi yok etmek için önce o şeyin ne olduğunu bilmeniz lazım. Ve beni buraya, bu ruh durumuna sokan şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Çocukluğumun getirdiği bir lanet olarak görüyorum bu isimsiz durumu. Yaşamı birçok kez farklı şekilde yorumladım ve ona anlam vermeye çalıştım. Bir çok şeyi anlamlı kıldım ve bir çok şeyi anlamsızlaştırdım. Sıra kendime gelince bir uçurumda buldum kendimi. Şimdilik gitmem lazım sanırım, yaşamın monoton haline dönmem ve insanların içinde yaşamam lazım. Bu çağ ve insanlar kendi mağaramda uzunca durmama izin vermiyor maalesef. Esen kalın...