Yağmurlu günleri severim. Sokak lambasından yağmurun yağmasını izlemek bana dingin hissettirir kendimi. Hayatın tüm koşturmacası ve gerginliğini bir kenara bırakıp yağmuru dinlemek, birine sarılır gibi hissettirir.


Yağmurlu bir akşam bugün. İşten eve yeni geldim, yorgunum ve yalnızca dinlenmek istiyorum. Belki bir dizi açarım ya da sakin bir müziğin eşliğinde sokak lambasının ışığından akan yağmuru izlerim. Bu akşam kocaman bir kucağa ihtiyacım var ve sarılabilecek bir şefkat köşem yok. Hayat kendi akışında durmadan akarken ben, her şeyden geride kaldığımı hissediyorum bazı günler. Bu yorgun gün de o günlerden bir tanesi. Evin kapısını açınca evin sıcağı vuruyor yüzüme, içerisi sessiz, ışıklar kapalı. Burası benim yalnızhanem. Bir sürü kişiyle yaşıyorum aslında bu evde ama bu gece yapayalnızım. Hepsi aklımda konuşulanların ve ben yalnızca yalnızım.


Bir müzik açıyorum arka plana. Bu yorgunluğa bir kadeh eşlik eder diye düşünüyor ve bir şeyler koyuyorum kendime. Salonun loş ışıklarını açıyor, birer mum yakıyor ve perdeyi aralıyorum biraz. Yağmur cama vuruyor, rüzgar kulaklarımda çınlıyor. Koltuğa geçiyorum. Aklımda bin bir düşünce var ama kendime düşünmemek için izin veriyorum bu akşam, çok yorgunum ve çok yalnızım. Ne zaman bir şeyler hissetmek istesem hep çok yalnızım. Yol arkadaşım yalnızlık olmuş gibi yalnızım. Yorgun ve yalnız biriyim.


Bardağımdan bir yudum alıyorum. Ve düşünceler tekrar ediyor... Yalnızsın, yorgunsun, yalnızsın, yorgunsun. Bir süre sonra bıkıyorum bu düşünce tekrarlarından ve dışarı odaklanmaya çalışıyorum. Bardağım boşalıyor, yağmur yağıyor, gözlerim ufaktan kapanıyor ve günü kapatıyorum.