Herkesin diline doladığı, önceki nesillerden bariz ve büyük oranda farklı oluşuyla dikkatleri çeken Z kuşağı; yani bizler... Fazla derine inmeden genel bir baktığımızda "ailelerinden çok daha özgürlükçü ve bilinçli gözüken, ayrıca toplumun refahını gözeten bir bakış açısına sahip olan bir topluluk" diyebiliriz. Bu yorum kısmen doğru olsa da fire verdiği çok zaman var ve bu kavramlar beraberinde bir sürü çıkmazı getiriyor. Nelerden mi bahsediyorum?


Biz ve bizim yaşlarımızdaki genç nesil, yani ülkenin birçok alanda en aktif grubu, her türlü hak ve özgürlükler konusunda çok daha kararlı, ısrarcı ve bilinçli. Bunlar sadece kadın hakları veya hayvan hakları gibi en göze çarpanlar değil ayrıca. Bireyin sahip olması gereken kişisel zaman, alan, psikolojisini korumak için aldığı / alacağı tüm kararlar ve bireysel bütün tercihler de konuya dahil. Ama gelin görün ki erken yaşta çeşitli farkındalıklar yaşayıp ideal bir hayat sürdürebilmek için mücadele eden bu "çocuklar" sık sık kuşak çatışmasının tam ortasına düşüyor ve anlaşılmıyorlar / yanlış anlaşılıyorlar.


Keşke tek sorun bu olsa... Benzer şeylere üzülerek maruz kalan biri olmama rağmen, objektif düşünmeye çalışarak olaylara dışarıdan bakıyorum ve iki tarafla da empati yapıyorum. Z kuşağı, ne döneme ait olan bizlerin ne de yaşça büyüklerin "her hareketini / düşüncesini / isteğini onaylamalıyız" şeklinde görüp savunacağı, koşulsuz destek vereceği bir topluluk değil, olmamalı da.


Sırf bir kısmımız daha eğitimli ve bilinçli olmaya uğraşıyor, ötekileştirmelerden, ayrıştırmalardan uzak bir gündelik yaşam diliyor ve kendini ifade etme konusunda daha güçlü, özgüvenli diye Z kuşağının tamamen olumlu hislerle anılmasını doğru bulmuyorum. Her türlü grupta ve ortamda olduğu gibi nüfusu çok kalabalık olan bu neslin içinde de çokça ön yargılarından arınamamış, adalet kavramını yalnızca kendi doğrularıyla ilişkilendiren, dijital okuryazar olmayan, haddinden fazla nefretle varlığını sürdüren bir sürü insan var çünkü.


Bunu hem dışarıdan bir göz hem de bir nevi öz eleştiri olarak görebilirsiniz. Z kuşağı bir süredir özgürlük adı altında, herhangi bir kesimi en olmayacak şekillerde aşağılayıp hakaret ederek kendiyle çelişen, sonuna -ing veya -ism getirdiğimiz kavram, felsefe ve akımları yanlış yorumlayarak kendine veya çevresine verdiği zararları gözetmeyen, aynı zamanda tüm bunları ve diğer tüm etkenleri çok hızlı değiştirip tüketen bir grup haline geldi.


Daha açık konuşmak gerekirse; asgari düzey nezaketin keyfe bağlı olmaması gerektiği, özgürlüğün başkasının alanını taciz etmeye başladığımızda bittiğini, zaman zaman gereken had bildirmelerin yerli yersiz yapılarak saygısızlığa dönüştürülmemesinin önemli olduğunu hatırlamak ve hatırlatmak gerektiğine inanıyorum.


Kendimize güvenmemiz elbette güzel, çevreyi koruyan, doğa bilinci ve hayvan haklarını gündemde tutmaksa harika. Ama yeterli değil ve her şeyin "sınırsız" olmasını dilemek ya da sözde hassasiyetler için aşırı sınırlamak pek akıl kârı gelmiyor artık. En ufak genellemelere bile cinsiyetçi damgası yapıştırılıyor aniden veya bir insan daha önce hiç duymadığı bir konuyu bilmediği için linç edilebiliyor.


Çok fevri, çok saldırgan, çok hırçın bir tutum sardı ortalığı. Kimilerinin umut, kimilerinin bela olarak gördüğü bu insanlar çok çeşitli karmaşaların içindeler ve dengeyi sağlamak için herkesin, hepimizin inisiyatif alması gerektiğini düşünüyorum. Kendimizi çok yormadan da elimizi taşın altına koyabilir ve devasa tavizler vermeden bu ayarı yakalayabiliriz bence. Sadece işimize gelen konularda sesimi çıkarmak yerine daha adil bir düzen için adımlar atmak, dışarıya yansıttığımız o sahte hümanizmimizin gerçeğe yaklaşması için uğraşmak ve bize ne kadar ters olursa olsun herkesin "değer"ine anlayışla yaklaşmak seçeneklerden sadece bazıları.


Farklılıkların güzelliği klişesine girmeyeceğim ama birazcık tahammül hayatı gerçekten kolaylaştırır. Olaylara her boyuttan bakıp değerlendirebilmek, günden güne algılarımızı daha da açabilmek dileğiyle...