Geminin ön tarafında oturmuş, yanındaki insanların seslerini duymamak için denizin mavi sularına eşlik ediyordu. Deniz onu kendi kucağına alıp sallamaya başlamış, artık insan sesleri anlaşılmıyor, boğuk bir şekilde kulağına ulaşıyordu. Denizin kucağından inip dibine doğru gitmeye devam etme kararı aldı ve kendini denizin kollarından tekrar denizin bir başka yerine attı. Dibine. Artık insanların sesleri ona ulaşmıyordu, kendisini evinde hissetmenin verdiği huzurla ruhu serinledi. Çok geçmeden içini tekrardan insansızlığın verdiği huzursuzluk kapladı, suyun yüzüne doğru çıkmaya çalıştı, çalıştıkça suyun dibine indiğini bilmiyor, dünyanın onun için ters bir yer olduğunu unutuyordu. Dibe inme kararı aldı, dibe indikçe insanlara yaklaşıyor, sesler tekrar netleşiyordu. Suyun yüzüne çıkmıştı, tekrardan geminin ön tarafındaki yerine geçmiş, bu yolcuğun ne zaman biteceğini düşünüyor, burada olmanın gelip geçici ve anlamsız olduğu duygusunu kendi dümeninde çeviriyordu. Geminin kıç kısmında bulunan motorların çıkarttığı köpüklere doğru gözünü çevirdi, dikkatlice izledi. Denizin çığlıklarına kulak verdi, motorun her dönüşte denizin canını yaktığını, çıkan seslerin aslında gemiden gelmediğini düşündü. Denizin ruhunu ortadan ikiye yaran bu motorların bir gün kendi ruhunu da ikiye yaracağı aklına geldi, rahatladı. Ruhunu bu denize benzetmesi çok tuhaf geliyor, bu denizin altında yatan şehrin, yaşam formlarını düşünüp duruyordu. Binlerce sözcüğün, şarkının, yüzün, aşkın, hüznün gömüsüydü. Bir yaşamın hazinesi vardı tam altında. Denizin çığlığı bu yüzdendir belki, aşağıdakilerin çıkmayan sesidir. Bu ses o kadar kötüydü ki onu rahatsız eden birçok şeyi görmezden gelmesine olanak sağlıyordu. Güneşin yakıcı sıcaklığı, insan sesleri, geminin yavaş hareket etmesi, görmediği onlarca yüzün bilinmez hikayesi bunlardan birkaçıydı. Denizin sesiyle bir olma fikri ansızın aklına geldi, arkadaşının seslenmesiyle fikir ortadan ikiye yarılıp denize düştü. Fikrini aramaya kalkışamazdı, binlerce ölü fikrin arasına dalıp yüzme fikri korkunç ve soğuktu. Orada öyle fikirlerle karşılaşabilirdi ki kendini kaybedebilir, bir fikir denizinin fikir balıkçısı olabilirdi. Tuttuğu her fikir ile güne başlar, onu tüketir ve tekrardan ölü fikir denizine onu atardı. Döngünün temel taşı olması bile onu bunaltmaya yeterdi. Fikrini umursamadı ve o denizin almasına izin verdi.
Motor durdu, ses kesildi. Bıkkınlığına genel bir mola verildi. Gemi artık yaşamıyor, ölmüş bir balina gibi kıyıda bekliyordu. Motorların durması ile yarılan denizi, deniz tekrar dikiyor ve pansuman yapıyordu. Kendi kendine yetmenin yorgunluğu suratının rengine vurmuştu, yeşil ve mavi, biraz da dağların gölgesi. Gemi tekrar doğdu, ölümden kurtulan bir insan gibi sürekli öksürüyor, yaşamın dengesine oturmak için bir kaç dakika istiyordu kaptandan. Kaptan izni verdi, acımasız değildi. Motorların eski işine döndüğü seslerden anlaşılıyor, denizin yarasının üstüne bir kez daha neşter izleri bırakıyorlardı. Sıkılmıştı, denizin bu çaresizliği karşısında bir şey yapamıyor, gözlerini ondan alamıyordu. Motorlara doğru tekrar yöneldi ve kendini onların arasına bıraktı. Paramparça olmuş denizin yüzüne makyajını yapmıştı. Ölü fikirler denizinde, kendisi de ölü bir fikirdi artık. O an yokluğu fark edilmedi, gemiden indikten sonra yapılan kontrolde orada olmadığı anlaşılınca, insanların kapıldığı dehşetin içindeydi artık. Hem ölüydü hem canlı.
Taha Demirel
2023-05-23T22:56:22+03:00Martin Eden'i hatırlattı