Edebiyatımızda psikolojik olarak yazılmış romanlardan biri olan Denizlerin Çağırışı, küçük bir kasabada çalışan isimsiz bir öğretmenin, annesi ve babasının ölümü üzerine gittiği doktorun tavsiyesiyle bir süreliğine İzmir’e tatile gitmesiyle başlar. Uçsuz bucaksız yapısıyla her şeyi yok edebilecek, yok edemese bile yutabilecek güçte oluşuyla masmavi bir deniz, öğretmen ve babasının bilinçaltını yansıtmaktadır. Öğretmenin düşünceleri, kaygıları, sevgisi, travmaları bilinçaltında yüzmektedir ve yine o bilinçaltında yok olacaklardır. Kitabın ana odağı olan öğretmen, küçük yaşta babasının kendini denize atması sonucu ölümünden çok etkilenmiştir. Artık onun için deniz ve babasının diğer korkuları her zaman karşısına çıkmaktadır. Öğretmenin tıpkı babası gibi uykudan ve karanlıktan korkması bilinçaltındaki dışa vurulmayan duyguların, olayların ve kişilerin uyku anında ya da karanlıkta ortaya çıkması korkusuyla açıklanır.


Öğretmen korkularından bahsederken bu korkuların hep babasından ona geçtiğini, babasının suçlu olduğunu söyleyerek savunma mekanizmalarından yansıtmayı kullanıyor. Yani korkuları kendi yaşadığını kabul etmeyip sadece babasının yaşadığını düşünüyorken aslında kendisinin o korkularla hayata devam ettiğini ve başa çıkamadığını da bilmektedir. Freud’a göre öğretmenin yaşadığı gibi duygusal problemlerin kökeni çocukluğa kadar uzanır. Psikoseksüel gelişim dönemlerinden herhangi birinde saplanma yaşayan bir kişinin çocuklukta bir örselenme yaşamış olması olasıdır. Öğretmenin de latent dönemde saplanma yaşadığı görülmektedir. Latent dönemde saplanma yaşadığı için öğretmen özerklik duygusu elde edememiş, sürekli geçmişine dönük yaşıyor, kimlik karmaşası yaşayarak herkese farklı bir izlenim vermeye çalışıyor. 


“Bu dünyaya insanlar ya savaşçı ya da peygamber olarak gelirlerdi. Bende peygamberlerin kuşku duyan ama gene de kendini savaşsız teslim eden kanı vardı.” (Bilbaşar, 1972) Öğretmenin bu cümlesinde de görüldüğü gibi insanların dünyaya bir savaşçı ya da peygamber olarak gelişiyle libido ve thanatos benzetmesi yapılmıştır. Peygamberliği libido ile ilişkilendirdiğimizde libido yaşam içgüdüsünü yani tıpkı öğretmenin dediği gibi savaşsız bir yaşamı temsil eder. Aynı zamanda cinsellik içgüdüsünü de yansıtan libido, yine öğretmenin yaşamında olduğu gibi sarışın kaderinin peşinde koşmasının temsilidir. Dünyaya savaşçı olarak gelmeyi ise thanatos ile ilişkilendiririz. Ölüm ya da saldırganlık içgüdüsü olan thanatos, öğretmenin tersine savaşla kendini bilinçaltına kolayca teslim etmeyen bir güdüdür. 


Öğretmenin kendisini çağırdığını sandığı kadının Zehra olmadığını anladığında onu bırakıp Adalet’e gittikten sonra, Adalet’in de o kadın olmadığını anlayınca tekrar Zehra’ya dönmek istemesi Kleinen bakış açısıyla “iyi meme ve kötü meme” olarak temsil edilir. İlk başta iyi meme olarak aradığı ve algıladığı Zehra ile nişanlanan öğretmen, ilişki düzeyi arttıkça onunla evliliğe kadar gidecek duruma gelmiştir. Uykudan ve karanlıktan kaynaklanan korkularının Zehra sayesinde, yani iyi meme sayesinde geçtiğini düşünmüştür. Ama sonradan Adalet’i görünce Zehra’nın kötü meme olduğunu düşünen öğretmen için artık iyi meme Adalet’tir. Öğretmenin parası bittikten sonra Adalet onu terk ettiğinde, isteklerine yanıt vermeyip evine bile almayınca, hem de Adalet’in kötü biri olduğunu öğrenince kadın kötü meme olarak algılanmıştır.


Öğretmenin bilinçaltını deniz temsil etmektedir. Yaşadığı hayat boyunca hiç memnun olamaması, hayallerindeki kadını bulamayışı ve istekleri gerçekleştiğinde bile tatmin edici olmayışı denize tam olarak hâkim olmamasından kaynaklanmaktadır. Öğretmen bunların farkına vardığında istediği kadına, hayata, babasına kavuşmak için hatta onu huzurlu kılacak bilinçaltına varmak için hür, mavi denizin kollarına kendini bırakmıştır.