Bir bahçe. Bahçede ceviz ağacı. Ağacın altında ben, küçük bir taşın üstünde. Başım, kırdığım dizlerime dayalı. Kollarım dizlerime sarılı. Sabah güneşi gökte, hafif bir serinlik ortalıkta salınmakta. Aklımdan binbir düşünce geçmekte. Her şeyi ama her şeyi düşünüyorum. O kadar boş ki. Her şey, herkes. Yapılanlar, yaptıklarım, sustuklarım, anlattıklarım, anlatılanlar, yaşananlar, yaşadıklarım, yaşayanlar ve yaşayamayanlar. Ben bunları gözlerimin önünden bir bir geçirirken yine dilimin ucuna çok sevdiğim bir şarkı takılıyor. Ağlamaya başlıyorum. Gözlerimden yaş yerine dert akıyor, görüyor musun? Görmüyor musun? Peki, sen görme. Zaten ne zaman gördün ki? Tam genzi yakan ne varsa kül edeceğim, tam boşvermişliğin kıyısına yaklaşacağım; birdenbire yükselen merhamet dalgaları beni esir almaya başlıyor. Kurtulmaya çalıştıkça daha kötü bir şekilde sürükleniyorum. Çırpınmak bile zarar olmuş artık. Aldığım her nefes azap, sırtıma bir bıçak. Ben daha çok ağlarım, beni daha çok ağlatırlar. Hep o serin ceviz ağacının altındaki küçük taşın üstüne oturur ağlarım. Hep karşındaki çöp konteynerine dal, acıların içinde boğul ve dert boşalt her bir çöp poşetinden...