Acziyetimize rağmen kendimizi olduğumuzdan çok daha büyük görmemiz gülünç değil mi? Bence gerçekten çok gülünç. Hatta acınası bir durum daha da ağır konuşmak gerekirse. Hatta ve hatta bu son derece anlamsız bir büyüklenme sevdası. Peki ama neden? Çünkü günün sonunda uykusuna yenik düşen bir bedene sahibiz, günün sonunda tüm zayıflıklarıyla insanız işte. Ne konumda olduğumuz belli. Buna rağmen şımarık, her istediğine erişebileceğini sanan insanlar olmamız gerçekten çok anlamsız. Yanılmıyorsam herkes benim bildiğim özelliklere sahip birer insan ve kendisine bahşedilen her şeyin de belirli bir ölçüsü, bir sınırı var. Herkes yalnızca kendisine tanınan ölçüde ”var,” ötesi yok ama durum bunun tam aksiymiş gibi okunuyor hal ve hareketlerimizden. Davranışlarımız, düşüncelerimiz, düşlerimiz ve söylemlerimiz tam aksi yönde. 


İnsanlar zayıflıklarını görmemek için olabildiğince yukarılara dikiyor gözlerini, olabildiğince yükseklerden uçuyor ama ayaklarının yerden kesilmesi yalnızca aklını gölgeliyor. Bunun sonucunda gerçekliğin yerini ancak ve ancak hayatın olağan seyri dışında gelişebilecek beklentiler alabiliyor ya da hayatın doğal akışına müdahele edebileceğini sanma cüreti. Burada bahsettiğim yersiz/gereksiz "kendini beğenmişlik"le birlikte gelen "her şeyin kendisine ait olduğunu sanma" ve "kontrolün her koşulda hiçbir kısıtlama olmaksızın elinde olduğunu sanma" hali konumunu idrak edememekten ileri geliyor. İnsan -doğasına son derece aykırı bir şekilde- sanıyor ki şu an elinde bulunan her ne varsa hepsine sahip. Hatta işin daha da kötüsü sadece çok daha fazlasını elde etmek için dünyada olduğunu sanıyor. İşin daha ileri boyutunda ise hayatındaki her aşamada yüzde yüz payı veya etkisi olduğunu zannediyor insan. Çünkü insan sanıyor ki mükemmel durumda ya da öyle olmak zorunda. İnsan arzuladığı her şeyi elde edebiliyor mu peki? Hedeflediği her şeye ulaşabiliyor mu? Hayal ettiği her şeye kavuşabiliyor mu? Kafasında kurup durduğu onca şeye erişmek tamamen kendi elinde mi? Zaman ya da mekan bağlamında oluşan sınırlara karşı gelebiliyor mu? Yaptığı her şey hatasız mı ya da öyle olmak zorunda mı insanın? Hayır, defalarca hayır.


İnsanın kendini olduğundan büyük görmesi, aşırı kontrolcü davranması ve her şeyin dört dörtlük olması gerektiğine inanması başlı başına bir yük. Yalnızca çok ağır bir yük bu, insanı sonunda belli bir noktaya da götürmeyen bir yük. Sırtlandıktan bir süre sonra sırtında bir kambura dönüşen, dizlerindeki feri yitirmesine sebep olan bir yük bu. İnsanın bir şeyleri başarmak için sahip olduğu potansiyel, hedefler belirlemesi, hayaller kurması değil kastettiğim. Asla ve asla hiç hayal kurmayalım, hedef belirlemeyelim demek değil burada bahsettiğim. Asla bunu kastetmiyorum çünkü insanın ayrılmaz bir parçası bu ikisi. Bir şeylerin gidişatına dair fikir yürütmemek ya da aldığımız kararların sonucuna yönelik tahminlerde bulunmamak, umut beslememek ve elimizden gelenin en iyisini yapma noktasında bir hassasiyet taşımamak değil benim aklıma yatmayan. Benim bahsettiğim insanın bir türlü bitmek bilmeyen ve esasen belli bir motivasyon ile de gerçekleştirilmeyen "doymak bilmeden bir şeyler elde etmek için gözü kapalı olarak bir yarış vermek" ya da "kendini bir şekilde bu yarışın içine atmak", "her şeye hükmedebileceğini sanmak" ve "her zaman ve zeminde mükemmeli yakalayacağına inanmak."


Hırsına yenik düşen ve yalnızca bir şekilde kazanmak isteyen, sırf kazanmak için her türlü yolu mübah gören, kendini bu uğurda yıpratan, attığı her adımda da dev aynasındaki görüntüsünü yoklamayı ihmal etmeyen insana lafım. Lafım kendini hatasız/eksiksiz gören insana, kendini çerçevenin içindeki resimden soyutlayan insana. Bu durum, insanı yörüngeden çıkarıyor. Bu, insanı varoluş sebebinden uzaklaştırıyor. Varış noktasından adım adım uzaklaşan insan kendini yine yol üstünde bir yerlerde buluyor ama yönünü kaybetmiş bir vaziyetteyken. 


Bilmiyorum, ben mi kendimi olduğumdan daha küçük görüyorum? Ama böyle olduğunu da sanmıyorum çünkü biliyorum ki beni aşan çok fazla şey var. Kusurlarım var, sınırlarla çevriliyim. Gerçekten anlamlandıramıyorum, her şeye hakim olabileceğini sanarak çıkılan yolları, kibirle katedilen yollarda atılan adımları ve hesaba katılmayan yol işaretlerini, tümsekleri, çukurları ve yol ayrımlarını. Gerçekçi olmak ve sağlam adımlar atmak varken sonunda düşme ihtimali olsa bile ufak sıyrıklarla atlatmak varken yere çakılma olasılığını kabullenmeyi anlamlandıramıyorum.