Türkçe yüklem odaklı bir dildir. Cümle yerleşim kuralına göre yüklem sonda olmalı ve vurgu yapılacak öge yüklemden hemen önce kullanılmalıdır. Bu gibi kurallar anayasa yapar gibi yapılmaz. Kanun hükmünde kararnameyle de değiştiremezsiniz. Halk böyle konuşmuştur. Kendi dilinin kendi yapısını yıllar içerisinde böyle kurmuştur. Halk bunu istemiştir, bu olmuştur. Fakat duruma bakın ki bir dilin bu sözüm ona tekdüzeliğine dur diyen halk, tatlı bir devrim yapmış cümlenin ögelerinde. Öznenin başta olmak için gösterdiği yüklemin illa sonda geldiği diktaya edebî bir devrim. Devrik cümleler.

-Bu düşüncem hem dil hem üslup bakımından Atsız ile ters düşse de yerinde devrilmiş cümlelerin bende bıraktığı hazzı tarif edemem. Bu konunun edebiyat tarihimizin belli dönemlerinde de çokça tartışılmış olması hiç şaşırtıcı değil. Konu ile alakalı değerli akademisyenlerimizin yazdığı ufuk açıcı bir makale de var.


Devrik cümleler yüklemin sonda değil de cümlenin ortasında yahut başında kullanıldığı cümlelerdir. Kimin neyi, nasıl, ne zaman yaptığının klişeleşmiş sıralamasını bir kenara bırakır ve hayal kurmaya sevk eder insanı. "İstanbul'u gözlerim kapalı dinliyorum" da demişti Orhan Veli'den önceki İstanbul insanı. Ancak sadece Orhan Veli'yi okurken duyabilirdik İstanbul'un sesini. Sahilde ayaklarımı sarkıtmış, denize doğru otururken yosunun kokusunu, denizin dalgalarını, martının şen şarkısını duymak için tenimle sevişen rüzgarı, hafif üşüyen parmak uçlarımı hissedebilmem için bir mısra yeterdi. İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı.


Dilin farklı kullanımlarıyla beraber kendini geliştiren devrik cümle onlarca cümleyle karşımızdaki kişiye geçirmek istediğimiz duyguları cümlenin bir ögesinin yerini değiştirerek o kişiye yaşatabilir. Bu kullanım bir büyü dahi olabilir. 


Merdivem

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, 

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...

(Ahmet Haşim)


Belki de en güzel örneklerindendir bu şiir devrik cümlelerin. En büyük büyücülerindendir belki Ahmet Haşim eski şairlerin. 


Devrik cümleler sanatımıza mana kattığı kadar hayatımızda da sık kullandığımız bir biçimdir. Birini etkilemek istediğimizde, biriyle girdiğimiz laf münakaşasında dahi içgüdüsel olarak devrik cümlelere başvuruyoruz. Cümleleri devrikleştirmek güzel hissiyatlı bir eylemdir. Bir cümlede yüklemin yeri değiştirilerek rahatlıkla yapılabilir. Ancak edebî bir yapısının olmasını sağlamak her şeyden önemlidir. Çağımız insanı ise bu yapıyı sözde postmodern melankolisine bir araç olarak görmekte ve tahrip etmektedir. Romantik kaygılar ve yirmi birinci yüzyıl insan terimiyle daha ''cool'' olmak için cümleler atomlarına ayrılıp karıştırılmakta, bunlar günümüzde kitap dahi olmaktadır. Ve bu zehirli kitle edebiyatı ile sosyal medya salvoları işin ehillerinin ölen varsa kemiklerini sızlatmakta, yaşayanlarınsa ahlarını almaktadır. Bu durum neredeyse kurduğumuz her iki cümleden birinin devrik olmasının dayanağıdır. Devrik cümlenin insanlığı yeniden alıp başka diyarlara alabilmesi için devrik cümle kirliliğinden uzak durulmalı, kapalı alanlarda gereksiz kurulan devrik cümlelere ceza getirilmelidir. Fakat yazımın sonunda yer alan kısımdan sonra ceza uygulamasına geçilmesi kulislerde daha ciddi tartışılabilir.


Yüklemi sonda olmayan cümlelerdir devrik cümleler. Etkenliklerden soyutlanmış, edilgenliklerinin esaretinde kalmış insanların cümleleri. En tatlı hayallerin sonunda kurulur bütün amansızlığıyla. Ve başına taç edilir hüznün. O cümlenin kurulduğu andır şairliğe en yakın olduğu an insanın. Öylesine şairane öylesine dokunaklı. Bazen bir garip Orhan Veli dinler İstanbul'u, gözleriyse kapalı. Bazen bir Can Yücel'dir cümlenin öznesi. Akıllarda bir soru: Kim özlerdi? 

 

...

Evet Sevgili, 

Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim 

uzanmak isterdi ince parmaklarına, 

mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık 

etmiş olmasalardı eğer!


*Küçük, S., Avcı, Y., & Şengül, E. (2017). Toplumun Devrik Cümle Hakkındaki Düşüncesi ve Nesirde Devrik Cümlenin Yeri. Journal of History Culture and Art Research, 6(6), 542-555.

doi:http://dx.doi.org/10.75967taksad.v6i6.1097