gülünç bir gövdeydi zaman

bin asırlık ağacın içinde kayboldu

nereye koydularsa çarmıha gerilmiş gibiydi

hiç akmasın diye suya ninniler söylerdim

zamanla pervasız yarışa katılırdı

sokağın tenhalığına ayaklarımı vura vura

kaçıp sana geldiğim akşamları sek içesim gelirdi

ananemin eteklerine saklanırdım yaklaştıkça

sudan da hızlıydı zaman

bir kere sevmiş bulundum

anadan üryandı söyleşmeler

oturur su gibi akan zamanda güzel günleri beklerdik

beyaz ellerinden tutup güzel günlere gidesim gelirdi

o saatten sonra tüm goncalar gülerdi

ruhumuza hep ağlamak gelirdi

göz pınarlarımıza kadar gelir geri kaçardı

senin güzel memleketinin dağlarında bir türkü tuttururduk

sabaha kadar yanar dururduk

dünyalar içimde sabahlara kadar sohbet ederdi

her çığlığımda bir ocakta çay demlenirdi

çocuk kalmışlığımızı sırtımda bir yük edinirdim

iki dünya arasında kovalamaca oynardık