Her anımda sen varsın ama güzel bir anıyla değil, en keskin nefretimle. Tiksintim o kadar derin ki, bazen içimde bir çığ gibi büyüyor. Yazmak, bu yüke tahammül etmenin tek yolu. Kalemimden dökülen her kelime, içimdeki zehri biraz olsun dindiriyor. Yoksa senin bıraktığın bu yaralar beni içeriden çürütür. Yaradan bir gün bizi yeniden karşılaştırırsa, ona dahi sitem ederim. Çünkü bu, affetmeyeceğim bir imtihan olur. Sen, dikenli bahçelerin kendisisin. Yanına yaklaşan yaralandığı, kaçanın bile izlerini taşıdığı o çorak yer. Hiçbir şey büyümez orada, hiçbir şey iyileşmez. Sen asla geri gelme. Ne geçmişteki ben seni arar, ne de gelecekteki ben seni hatırlar. Yazıyorum çünkü bu benim tek özgürlüğüm. Bu sayfalarda sınır yok. İstediğim gibi karalarım seni, istediğim gibi inşa ederim kendimi. Kimse elimden alamaz bunu. Bu benim nefesim, benim sığınağım. Dünyanın en acımasız fırtınaları kopsun, kalemimi elimden kimse çekip alamaz.

Zaman geçecek sen silikleşeceksin ama ben kalemimin ucunda hep biraz daha güçlü olacağım. Dikenlerin arasında, kendime çüçekler yetiştirmeyi öğreniyorum. Çünkü sen yoksun artık ve bir gün, seni düşünmeden yazacağım ama o gün geldiğinde bile, şu anın nefretini hatırlayarak kendimi koruyacağım. Bu da benim kendime verdiğim söz; senin nefes aldığın, yürüdüğün, her adımınla pislettiğin o sokaklarda bir daha asla dolaşmayacağım.