Edebiyat, düşünce ve duyguların sözlü ya da yazılı biçimde aktarılmasıyla oluşan sanat koludur. Bir edebiyat dönemini o zamanın ruhu ve sahip olduğu düşünce biçimleri etkiler. Yazarların fikirlerini ifade edebilmesi için iyi bir dil bilgisine sahip olması gerekir. Bir eser ancak dilin doğru kullanımıyla evrensel bir niteliğe sahip olabilir.


Edebiyatın toplumu etkilemediği, değişim ve dönüşümlere yol açmadığı söylenebilir mi? Dili doğru ve anlaşılır bir şekilde kullanan yazarların eserlerini okuyan okurlar bu kitabı okumadan önceki insan değillerdir artık.


Ayrıca musiki ve matematik de insanlara ulaşmanın bir diğer yoludur. Ahmet Haşim’in de söylediği gibi: “Şiir, musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın mutavassıt bir lisandır.” Şiir ile okuruna ulaşan şair aynı zamanda musiki ile bunu sağlar. Matematikle ilgilenen insanlar edebiyata ve dünyaya başka bir açıdan bakarlar. Oğuz Atay’ın da hocası olan Mustafa İnan matematik aşığı bir mühendis olmasıyla birlikte aynı zamanda bir edebiyat tutkunudur.


Bir milleti millet yapan en önemli unsurlardan biri dildir. Albert Camus bu konuda dilin bir ülke için büyük önem arz ettiğine dikkat çekerek “Benim iki vatanım var; biri Fransa, biri Fransızca. Fransa’yı korumak için Fransızcanın hudutlarında nöbet tutuyorum.” demiştir.


İnsanların dilini doğru biçimde kullanamaması anlam karışıklıklarına ve dilde yozlaşmaya sebep olur. “Örneğin” ya da “mesela” kelimelerini tek başına kullanmak yeterliyken aynı anda kullanmak gereksiz sözcük kullanımına yol açar. Başka bir örneğe başvuracak olursak “iade” kelimesinin anlamı zaten geri vermek olmasına rağmen “geri iade” şeklinde yaygın ve yanlış bir kullanım türemiştir. Bunlar dilin yozlaşmasına yol açmaktadır.


Türkiye’de okuryazarlık ve bununla birlikte aydın insan sayısı harf devrimi ile artış göstermiştir. Okuryazarlık oranı 1927’de %11, 1935’te %20.4, 1950’de %33.6, 1960’ta %39.5, 2008’de ise %85.71’dir. Harf devrimi ile beraber halkın daha kolay anlayabileceği bir alfabe kullanılmaya başlanmıştır. Bu yeni alfabenin kullanılmaya başlanmasıyla okuryazarlık oranı artmış, yazarlar dili anlaşılır bir biçimde kullanmış ve edebi eserler okurlara ulaşmıştır.


Edebiyat bazı zamanlarda toplumsal meseleleri ele alarak bunların çözümünü sağlayabilir. Örneğin Milli Edebiyat döneminde Türkçülük akımının ve Halka Doğru hareketinin etkisiyle sosyal konulara değinilerek milli duyarlılık uyandıran eserler verilmiştir. Bu sayede halkın sorunlarının dile getirilmesiyle bu olumsuz durumlara çareler aranmıştır.


Hatta edebiyat toplum ve o dönemin yöneticileri için o denli etkileyici bir yoldur ki 2. Alexander’ın Dostoyevski’ye ait olan Ölüler Evinden Anılar adlı kitabı okuduğunda serfliği kaldırdığı söylenmektedir.


Bu söylenenleri en güzel açıklayan söz İlber Ortaylı’nın "Bir toplum ancak filoloji (dil) bilgisine sahipse bütün zamanları kontrol ediyordur. Bir toplum musiki ve matematikten anlıyorsa bütün insanlıkla irtibat kurabiliyordur, dünyalı olmuştur." sözüdür.


Tüm bu örneklerden anlaşılacağı gibi dil değişim kapısını açan en büyük anahtardır. Eğer dilimizin hudutlarında nöbet tutar ve onu en güzel şekilde yaşatarak korursak tüm zamanları kontrol edebilir ve dünyalı olmayı başarabiliriz.