Ceng-i diyarı yarının eteğinden çekmiş telaşesini

Artık heyecan duymuyor sobanın kenarında portakal kabuklarını ahulandırmaktan

 

Bilincini silah arkadaşı bıçaklamış

Ömrünün kadavrasında kanlı dalgalar ayaklarına çarptığında fark etmiş,

kırmızının kaç çeşit hissiyatı sakladığını


Eski zamanda seni sana anlatırken 

çiçek dürbününde bulurmuş kendini

Şimdi siyah bulanmış

titrek sesine, 

dingin hadisesine,

katı bir avaz saklıymış

yeknesak benliğinde


Islak kumaşlar artık her şeyi ağarlaştırmış

Tıpkı bir insan yüzü çizgisinde dünyayı keşfe çıkacağın cinsten


Artık ayıp etmiyor kendine

Sonunu bellemiş hikayesinde

Bir yatak

Bir yorgun

Bir kırık masa

Ve bir ip

Sallanırmış


En güleç yüzüyle 

edermiş vedasını

Böyle bitermiş insan

Soluğundan dem vurmadan

Ne birdenbire ne de olmadık anda

Yavaş yavaş zamanın kıskacında erirmiş insan

Yaşadım diyemeden ve öldüğünün farkına varmadan