Kafamın üzerinde bir ben var,
Bin odalı bir eyyam,
Tam olarak bıngıldağımın üstünde.
Koparıp atmaya çalışırım bir yara gibi,
Uğraşırım her gece.
Koparsam kanayacak.
Kanasın; uykusuzluğumdan, huzursuzluğumdan,
Başka hiçbir şey.
Biliyorum, o ben,
Azıcık uğraşsam kanayacak.
Kanıracak özgürlüğüm,
Unuttuğum bir şarkı gibi kayıp,
Umduğum bir gün gibi âşık,
Tatlı tatlı ayılacak.
Unutsam bir ben yalnızca.
Ama o ben, unuttukça büyüyor.
Geçmişin mühürlü bir kutusu gibi;
Her açtığımda kendine mühürlüyor.
Düşünmek de gerçekten inanılmaz,
İnanmak ise efsane.
Ama hangisi daha çok acıtır?
Gerçeği bilmek mi, yoksa kendini inandırmak mı?
Taşı sıksak, şebekesi var.
Şişeleri devirsek örgütlü.
Geçiştirildiğimizi biliyorum, affedersiniz.
Dilemma, süslü laflara emanet paranoyam.
Ama her süs, bir çatlağı örtüyor.
Her çatlak, içimizde bir derinlik açıyor.
Esriyelim varoluş sancısına.
Dakikada beş çocuk ölüyor,
En büyüğü beş yaşında, en küçüğü beş günlük.
Ya Mustafa
Ya İsa
Ya Ali, İlyâs, Hızır alayınız gelin...
Dayanır mı hassas kalbiniz bu ihtirasa?
Taktik nükleer bombalara yorumunuz nedir?
Sanki başımın üzerinde duran o ben,
Evreni sırtlayan Atlas.
Ama ben Atlas değilim,
Sadece yorulmuş bir garip.
Mesele nedir?
Yaşamak.
Haha, yaşıyoruz evelallah!
Sizi çok seviyorum gizli gizli
Kendi oyunumla.
Olmaz ama neyse.
İğrenç ya etraf.
Abi, ne?
Bütün taşınmazlar yıkılmalı belki de.
Belki bu yüzden;
Kimsenin ayakları yere değmiyor.
Yırtık bir harita gibi,
Nerede kaybolduğumuzu bilmiyorum.
Her yol geri dönüşsüz,
Her ben kopmaz bir ip.
Kanamak bazen özgürlük gibi geliyor.
Bıraksam aksın tüm düşüncelerim,
Bir nehri dolduracak kadar.
Ama kanamanın da bir sınırı var.
Bir damla daha dökülse,
Belki de bu, son olur.
Yıkılıyor duvarlar örmüşler,
Arkama dönüp bakmıyorum.
Önüme aşırı bakış.