İnsanın varlık âleminde kendini ispat ederken yaptığı eylem ve tutumlar çerçevesinde günah-sevap denkleminin tezahürleriyle karşı karşıya kalmaktayız. Bu bağlamda insan canlısının sorumluluk bilinci sadece kendiyle olmamakla birlikte, etrafında olan tüm var olmuş olanların üzerine soyutlanarak temellendirilmiş bir yapıya sahiptir. Bu bağıntının akabinde hayatta kalmanın formları iyilik ve kötülük düzleminde kişinin tercihleri açısından değerlendirildiğinde çoğunluğun veya azınlığın tutumları değişkenlik gösteren anlam ve mânâ siferlerine tâbi tutulmaktadır. Bu bağlamda insanın yaptığı eylem ve tercihler, döngüsel bir karakteristik yapıya sahipmiş gibi alanı açığa çıkartabilir. Yani bireyin veya toplumun seçimleri ve yönelimleri ne kadar özgür veya özerk gözükse dâhi, aslında tarihsel ve kültürel hazine manasında geçmişiyle-geleceğiyle aynı örüntü içinde var olmaya ve yok olmaya mahkûm bir tahakküm altındadır. İşte bu yüzden insan bir trajedi ve dramatikliğin içerisinde kendini var ederek; hayatta var olma serüvenine devam etmektedir. Bu devamlılığı, kökeni; mitolojik unsur ya da inanç sistemleri korteksinde değerlendirildiğinde; birey ve toplum olma şuuru kişinin hem kendi hem de kendiliğini oluşturan donelerin üzerinden şekillenecektir. Tıpkı mitolojik ve inanç kavramları üzerinden ele alındığında var olan tüm canlıların kendine göre ve karakter bilinçlerinden hareketle evren diyagramları var olma tutumlarında sürekliliğini sürdürecektir. İşte bu yüzden, mitolojik unsur ve inanç tutumları kendi canlılığını insan denen; harmonik varlık hayatta kaldığı sürece, kendi gerçekliğini yadsınamaz bir biçimde devam ettirecektir.