Plastik bir zamanın debisiz akışında kült bir sedye için sendeleyen kavruk bitkinin arka cebine saklanmasaydık, o küçük mumya kılıklı kutuda bulabilirdik kendimizi. Beni alıp, kendi kanatlarını küflü is kokusunda bekleten dev bir susma bulutu altında kıvrılıp uyumak üzere dengeledim kuvarsın ucunu. Bu uyuşuk kumandanın dalga boyunu yedi kere, bu yüzsüz süzgecin her bir boşluğunu yedi kere, bu savruk kabuğun kablosunu yedi kere. Buhurdanlığım tavandan ayrı kalmasın diye ruhumu sessizce toz bezi emiciliğindeki bir kahramana emanet edeceğim. Suretim, kavgasız bir yabancı dil kitabının otuz beşinci sayfasında tanınması güç bir vizyonda hissettirecek kendini. O zaman da önemli değil.